tevafuk ediyor. Hesapta
Gn
Pp
G
lâfzı dâhil olmaz. Çünkü
Gn
Pp
G
zamanı gösteriyor
m
Ür
ôn
¨p
H »/
fÉn
Yn
O
cümlesi o müphem zama-
nı tayin ediyor.
Hem ezcümle,
Mecmuatü’l-Ahzab
’ın ikinci cildinin
379’uncu sayfasında Hazret-i Gavsın “Virdü’l-İşa” namın-
daki münacatında şu fıkra var.
o
ó«/
©s
°ùdG n
ƒo
g p
án
en
Ós
°ùdG p
?p
MÉn
°S»'
dp
G
(HAŞİYE 1)
o
?p
°UGn
ƒr
dÉn
a
(1)
o
Üs
òn
©o
ªr
dGn
h o
ós
©n
Ño
ªr
dG t
»p
?s
°ûdG n
ƒo
g p
?n
Ón
¡r
dGo
Pn
h@
(HAŞİYE 2)
o
Üs
ôn
?o
ªr
dG
İşte Gavsın şu fıkrası,
(2)
l
ó«/
©n
°Sn
h w
»p
?n
°T r
ºo
¡r
æp
ªn
a
ayetinin bir
nevi tefsiridir. Şu küllî ayetin bir kısım efradını, altıncı asır
ve on dördüncü asırda ayetin külliyetinde dâhil bir kısım
efrad-ı mahsusayı irae ettiğine müteaddit emareler var.
asr:
yüzyıl.
atıf:
bir kelime veya cümlenin,
önceki kelime veya cümleye
bağlanması.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
cihet:
yön.
dahil:
girme, içinde olma.
efrâd-ı mahsusa:
seçilmiş
fertler, ayrı bir özelliğe sahip
olanlar, peygamberler.
efrat:
fertler.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fıkra:
kısım, bölüm.
haşiye:
dipnot.
Hazret-i Gavs:
Abdulkadir
Geylanî (k.s) Hazretleri.
hemze-i vasl:
gelen elif harfi
eklenen.
irae:
gösterme.
îsâl:
ulaştırma, eriştirme.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
külliyet:
bütünlük, umumîlik.
mukarreb:
yakınlaşmış, ya-
kınlaştırılmış, yakın.
murâd:
maksat, meram.
münacat:
Allah’a dua ve yal-
varma maksadıyla yazılan şiir.
müphem:
belirsiz.
1.
Selâmet sahiline ulaşan ancak saîd ve Allah’a yakın bulunandır. Helâk olan ise, ancak şakî,
Allah’tan uzak ve azabı hak edendir.
2.
Onların bir kısmı şakî, bir kısmı ise saîddir. (Hud Suresi: 105)
HAŞİYE 1:
o
?p
°UGn
ƒr
dÉn
a
kelimesi –müteaddi olmak cihetiyle– ”Sözleriyle se-
lâmete isal edici” demektir.
HAŞİYE 2:
o
Üs
ôn
?o
ªr
dn
G
müşedded
râ
, bir sayılsa, Üstadımızın lâkabı olan
“en-Nursî” kelimesinin aynıdır. Yalnız atf için
h
var. Tam tevafukla
mukarrebden murad Nurslu olduğunu gösteriyor.
o
Üs
ôn
?o
ªr
dn
G
’de şeddeli
râ
iki sayılsa, “Bediüzzaman Nursî”
yâ
-i muhaffefle aynıdır. Yalnız iki
fark var. İki
hemze
-i vasıl sayılsa tam tamına tevafukla
o
Üs
ôn
?o
ªr
dn
G
doğru-
dan doğruya ona işaret ediyor.
Şamlı Tevfik, Süleyman, Ali
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 271 |
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
müşeddet:
şeddeli, şeddesi olan
harf, kelime.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nam:
ad.
nevî:
çeşit, tür.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
luş, korku ve endişeden uzak ol-
ma.
şedde
: Arapça ve Farsçada iki defa
okunması gereken bir harfin üzeri-
ne konulan ve o harfi iki defa oku-
tan işaret.
tayin:
belirleme, yerini belli etme.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakımından
izahı, açıklaması.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme
virdü’l-işâ:
işâ virdi, yatsı vakti
duası.
yâ-i muhaffef:
hafifleştirilmiş ni-
da.