Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 267

muhafaza-i gaybiye altında pek çok bilâdı seyr ü seyahat
ettim. Tâ Varşova, Avusturya tarikiyle İstanbul’a gelip
uzun bir daire-i arzda seyahat ettim. Hazret-i Gavs’ın de-
diği gibi, o esaret-i şarkiye ve o seyr-i bilâd-ı kesire için-
de izn-i İlâhî ile istigaseme medet görüyordum. Demek
izn-i İlâhî ile Hazret-i Gavs, melek gibi bu vazifeyi duasıy-
la yapmış.
Amma
(1)
Ék
Hp
ôr
¨n
e n
¿Én
c Én
e
kaydı, tarih-i Arabî olarak bin üç
yüz elli bir, meşhur Rumî tarihiyle iki sene fark var. İşte,
Hazret-i Gavs’ın dediği gibi, bu fakir, tarih-i Arabî ile bin
üç yüz elli birde, şeair-i İslâm içinde mühim tahavvülât za-
manında bütün kuvvetimle şeairin muhafazasına hizmet-
le mükellef olduğum halde, o manevî hercümerçteki fırtı-
nalar bizi sarsmadı.
Hem
Ék
Hp
ôr
¨n
e
kelimesi, ahirdeki tenvin ile beraber bin iki
yüz doksan iki eder ki, bu fakirin dünyaya gelmesinden
bir sene evvel veyahut rahm-ı maderdeki tarihe işaretle
beraber,
Ék
Hp
ôr
¨n
e n
¿Én
c Én
e
bin üç yüz on dört eder. Bin üç yüz
on dört senelerinde mevzu-i bahis olan müridi, mühim
vartadan kurtulmasına Gavs (
RA
) işaret ediyor, onun im-
dadına yetiştim diyor. Hayatta olan eski talebelerim bili-
yorlar ki, bin üç yüz on dört, bin üç yüz on beş-on altı
senelerinde, Van kalesi ki, iki minare yüksekliğinde sırf
dağ gibi bir taştan ibarettir, eskiden kalma oda gibi bir in
kapısına gidiyorduk. Ayağımdan kunduralar kaydı, iki
ahir:
son.
amma:
ama, lakin, ancak.
bilâd:
beldeler, diyarlar, mem-
leketler, şehirler.
daire-i arz:
dünya dairesi.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
esaret-i şarkiye:
doğudaki
esirlik dönemi.
evvel:
önce.
Hazret-i Gavs:
Abdulkadir
Geylanî (k.s) Hazretleri.
herc ü merc:
karmakarışık ol-
ma, alt üst olma.
ibaret:
meydana gelen, olu-
şan.
imdat:
yardım.
istigase:
medet umma, yar-
dım isteme.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
medet:
inayet, yardım, imdat.
mevzu-ı bahs:
kendisinden
bahsedilen, bahis konusu.
muhafaza:
koruma.
muhafaza-i gaybiye:
gaybî
koruma.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mükellef:
sorumlu ve yüküm-
lü olan.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve
mürşide bağlanarak tarikat
usul ve âdetleri ile tasavvufî
hakikatleri öğrenen kimse.
rahm-ı mader:
anne rahmi.
seyr ü seyahat:
hareket etme
1.
Garbda olduğunda.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 267 |
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
ve yolculuk.
seyr-i bilad-ı kesire:
bir çok şehri
gezmek.
şeair:
dinin alâmetleri, işaretleri.
şeair-i İslâm:
İslâm’a ait işaretler,
İslâm’a sembol olmuş iş ve ibadet-
ler.
tahavvülât:
tahavvüller, değişme-
ler.
talebe:
öğrenci.
tarih-i Arabî:
Arabî tarih, Hicrî tari-
he göre.
tarik:
yol.
tenvin:
Arapça bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret; kelimenin sonuna iki
üstün (en), iki esre.
varta:
tehlike, büyük tehlike.
vazife:
görev.
1...,257,258,259,260,261,262,263,264,265,266 268,269,270,271,272,273,274,275,276,277,...560
Powered by FlippingBook