kudret-i beşer fevkinde bir şekil almış. Sun’î, irade-i şeyh
ile olduğu değildir. Çünkü intaktır. Ruh-i kudsîsi hisset-
miş, görmüş. İrade ve ihtiyar yetişemiyor. Akıl ise ruhun
harekâtını ihata edemez. Lisan, ne kadar aklın dekaik-i
tasavvuratının tercümesinde aciz ise, ihtiyar dahi ruhun
dekaik-ı harekâtının derkinde o derece acizdir.
Hazret-i Gavs, o derece yüksek bir mertebeye malik ve
o derece harika bir keramete mazhardır ki, kâfirlerin bir
kısmı demiş: “Biz İslâmiyet’i kabul edemiyoruz; fakat Ab-
dülkadir-i Geylânî’yi de inkâr edemiyoruz.” Hem evliyayı
inkâr eden Vahhabînin müfrit kısmı dahi Hazret-i Şeyhi
inkâr edemiyorlar. Evliya, onun derece-i celâletine yetiş-
mediği bütün ehl-i tarikatça teslim edilmiştir.
İşte böyle güneş gibi bir mu’cize-i Muhammediye Aley-
hissalâtü Vesselâm, yüksek ve sönmez bir barika-i İslâmi-
yet olan bir zat-ı nuranînin, gayb-aşina nazarıyla asrımızı
görüp, böyle bir keramet izhariyle teselli verip teşci et-
mek şe’nindendir. Acaba hiç mümkün müdür ki, “Sulta-
nü’l-Evliya” makamını ihraz etmiş ve hamiyet-i İslâmiye
ile zamanındaki padişahları titretmiş ve kuvve-i kudsiye
ile mazi ve müstakbeli hazır gibi izn-i İlâhî ile görmüş ve
mematında dahi hayatındaki gibi daimî tasarrufu bulun-
duğu tasdik edilmiş olan bir kahraman-ı velâyet, bu asrı-
mıza ve bu asır içindeki kemal-i acz ve zaaf ile Kur’ân’ın
hizmetinde çalışan ve insafsız düşmanların hücumuna
maruz ve teselli ve temine muhtaç biçare, Kur’ân’ın ha-
dimlerine ve talebelerine lâkayt kalabilir mi? Hiç müm-
kün müdür ki, bizimle münasebettar olmasın? Sekiz,
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
aleyhissalâtü vesselâm:
salât ve
selam onun üzerine olsun’ anla-
mında Hz. Muhammed’e dua.
bârika-i İslâmiyet:
İslâmiyet’in
parıltısı, ışığı.
daimî:
sürekli, devamlı.
dekaik-ı harekât:
hareketlerin,
davranışların incelikleri.
dekaik-ı tasavvurat:.
derece-i celâlet:
celallilik, heybetli
oluş derecesi.
derk:
anlama, kavrama.
ehl-i tarikat:
tarikat ehli, kalbini
dünyanın fani işlerinden ayırıp, Al-
lah sevgisi ile bağlayan kimseler.
evliya:
veliler, Allah dostları.
fevkinde:
üstünde.
gaybâşina:
gaybı bilen, gayptan
haberi olan, gelecekten veya ahi-
retten haber veren.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hamiyet-i İslâmiye:
İslâmiyet’e
ait olan duygu ve bağların korun-
ma çabası.
Hazret-i Gavs:
Abdulkadir Geylanî
(k.s) Hazretleri.
hücûm:
saldırma.
ihata:
kuşatma, içine alma.
ihraz:
nâil olma, erişme.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
intak:
söyletme, söyletilme, dile
getirme.
irade-i şeyh:
şeyhin irade ve iste-
ği.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kafir:
Allah’ı ve İslâmiyet’i inkar
eden, dinsiz.
kahramân-ı velâyet:
velilik ma-
kamının kahramanı.
kemal-i acz:
aczin son derecesi,
tam güçsüzlük, tam âcizlik.
kemal-i zaaf:
zayıflığın son dere-
cesi.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
kudret-i beşer:
insan gücü, kuv-
veti.
kuvve-i kudsiye:
kudsî kuvvet,
Allah’ın sırlarının kendisinde gö-
züktüğü peygamberlerin, velîlerin
kuvveti.
lâkayt:
kayıtsız, ilgisiz.
lisan:
dil.
makam:
manevî mevki.
malik:
sahip.
maruz:
bir şeyin etkisi ve tesiri al-
tında bulunma.
mazhar:
nail olma, şereflen-
me.
mazi:
geçmiş zaman.
memat:
ölüm, vefat.
mertebe:
derece, basamak.
mu’cize-i
Muhammediye:
Peygamber Efendimizin (asm)
mu’cizesi.
müfrit:
ifrat eden, bir konu ve-
ya bir işte aşırıya kaçan.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
müstakbel:
gelecek zaman.
nazar:
bakış, dikkat.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî
varlık.
Ruh-i kudsî:
mukaddes, yüce
ruh.
Sultanü’l-Evliya:
bütün evli-
yaların sultanı.
Sun’î:
yapmacık, uydurma,
sahte.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
talebe:
öğrenci.
tasarruf:
velîlerin Allah’ın izni
dairesinde eşya ve varlıklar
üzerindeki manevî tesirleri,
keramet.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
temîn:
güvenlik, emniyet hissi
verme, şüphe ve korkuyu gi-
derme.
teselli:
avutma, acısını dindir-
me.
teşci:
cesaret verme, cesaret-
lendirme.
Vehhabî:
Muhammed bin Ab-
dulvehhab tarafından geçen
asırda Arabistan’da meydana
getirilen İslâmî bazı meseleler-
de ifrat eden ve Arap milliyet-
çiliği yapan mezhep.
zat-ı nuranî:
nuranî, nurlu zat.
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
| 260 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ