Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 254

Elhasıl:
Şu zamanda dellâl-ı Kur’ân ve hadim-i Furkan
olan o adamın iki ismi ve iki lâkabı var. “
El-kürdî
” lâkabı
ile “
Molla Said
” ismi,
…/
ój/
ôo
ªp
d Én
fn
G
fıkrasında zahir görünü-
yor. “
Nursî
” lakabıyla “
Bediüzzaman Said
” ismi
p
âr
bn
ƒr
dG s
…p
Qp
OÉn
b r
øo
c
fıkrasında aşikâr görünüyor. Hatta hiz-
met-i Kur’âniyede en mühim bir arkadaşı ve halis bir ta-
lebesi olan Hulusi Beye
(1)
»/
às
Ñ`n
ëo
ªp
HÉk
bp
OÉn
°U Gk
ó«/
©n
°S o
¢û«/
©n
J Ék
°üp
?r
îo
e!
fıkrasında işaret olduğu gibi, diğer bir kısım talebelerine
işaretler var.
Risale-i Nur talebeleri namına
Rüşdü, Hüsrev
* * *
SAİD KENDİ SÖYLÜYOR:
Hazret-i Şeyh-i Geylânî, hizmet-i Kur’âniyeye nazar-ı
dikkati celb etmek ve o hizmet-i Kur’âniye, ahirzamanda
dağ gibi büyük bir hâdise olduğuna işaret için, keramet-
kârane şu hizmette istidat ve liyakatimin pek fevkinde bu-
lunması ve fedakâr, çalışkan kardeşlerimle çalıştığımıza
fazilet noktasından değil, belki sebkatiyet noktasından is-
mimi bir derece göstermesi beni epey zamandır düşün-
dürüyordu. Acaba bunun izharında manevî bir zarar ba-
na terettüp eder, bir gurur, bir hodfuruşluk getirir diye se-
kiz-on senedir tevakkuf ettim. Bugünlerde izhara bir ih-
tar hissettim.
ahirzaman:
dünyanın son zamanı
ve son devresi, dünya hayatının
kıyamete yakın son devresi.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
celp:
çekme, kendine çekme.
dellâl-ı Kur’ân:
Kur’ân’ı ilân eden,
tanıtan, hizmet eden.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve ir-
fan itibariyle olan yüksek derece.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fevkinde:
üstünde.
fıkra:
kısım, bölüm.
gurur:
kibir, kendi yüksek ve de-
ğerli tutarak böbürlenme.
hâdim-i Furkan:
hakkı batıl-
dan ayıran Kur’ân’ın hizmet-
kârı.
hâdise:
olay.
halis:
samimî, her amelini yal-
nız Allah rızası için işleyen.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an
hizmeti.
hodfüruş:
kendini beğendir-
meye çalışan, övünen.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
kerametkârane:
kerametli bir
şekilde, keramet gösterircesi-
ne.
lâkap:
ünvan.
liyakat:
layık olma, ehliyet.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nam:
ad.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bak-
ma, dikkatli bakış.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sebkatiyet:
ilerlemek, geç-
mek.
talebe:
istekliler, talep eden-
ler.
terettüp:
bir işin birinin üzeri-
ne düşmesi.
tevakkuf:
duraklama, durma.
zahir:
açık, âşikar.
1.
Vaktin Abdulkadiri ol. Halisen, sadık muhabbetimle Said olarak yaşarsın..
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
| 254 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,244,245,246,247,248,249,250,251,252,253 255,256,257,258,259,260,261,262,263,264,...560
Powered by FlippingBook