Sekizinci Lem’a
Gavs-ı Azamın Hizbü’l-Kur’ân’a Dair
Keramet-i Gaybiyesidir.
(HAŞİYE)
Şu risale içindeki imzalarla gösterildiği gibi, hizmet-i
Kur’âniyedeki arkadaşlarıma iştirakim var. Bir kısmı, be-
nim imzam iledir. Bir kısmı onların tasvip ve istihracıyla
ve tasdikleriyle olduğundan, bana ait hizmetten fazla his-
seyi, onların hatırı için sükût ile kabul ettim. Yoksa bu ri-
salenin başında söylediğim gibi, bunda öyle bir hisse-i şe-
refe hakkım yoktur. On sene mukaddem, o kaside-i gay-
biyeyi gördükçe bana manevî bir ihtar gibi “Dikkat et!”
diye kalbime geliyordu. O hatırayı iki cihetle dinlemiyor-
dum:
BİRİNCİSİ:
Benim gibi, ehemmiyetli ömrü şan ve şe-
ref perdesi altında hubb-i cah zehiriyle zehirlenip öldüğü
için yeniden bu suretle nefs-i emmareye diğer bir şeref
kapısı açmak istememekti.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
delâlet
: delil olma, gösterme;
alamet, işaret.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs,
Abdülkadir-i Geylânî Hazretle-
rinin namı.
gaybî:
gaypla ilgili, görünme-
yenlere ait.
haşiye:
dipnot.
hisse:
pay, nasip.
hisse-i şeref:
şeref hissesi, pa-
yı.
Hizbü’l-Kur’ân:
zikir ve dua
için Kur’ân’dan alınmış bir kı-
sım ayetler.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an
hizmeti.
hubb-i cah:
makam sevgisi,
rütbe ve mevki sevgisi ve bun-
lara karşı gösterilen aşırı hırs.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
istihraç:
bir şeyden bir şey çı-
karma, sonuç çıkarma, mana
çıkarma.
işarat:
işaretler, haber verme-
ler.
iştirak:
ortaklık etme, katılma.
kaside-i gaybiye:
gaybdan,
gelecekten haber veren kasi-
de.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
keramet:
ermişçesine yapılan
iş, hareket veya söylenen söz,
fikir.
keramet-i gaybiye:
gaybla il-
gili keramet, istikbal ile alâkalı
keramet.
manevî:
manaya ait, maddî
HAŞİYE:
Üstadımızın şahsına sarihan işaret eden bu gibi gaybî keramet
ve işârâtın neşrini Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri arzu
etmiyor. Fakat bizler düşündük ki, bu gibi delâlet derecesinde olan gay-
bî işaretlerin ehl-i imanca bilinmesine bu zamanda kat’i lüzum ve ihti-
yaç var. Buna binaen neşrediyoruz.
Naşirler
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 245 |
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
olmayan.
mukaddem:
zaman bakımından
önce olan.
naşir:
eser, neşreden, yayınlayan,
dağıtan
nefs-i emmare:
insana kötü ve
günah işlerin yapılmasını emreden
nefis.
neşr:
kitap basma, çıkarma; her-
kese duyurma, yayma.
sarihan:
açıkça, açık olarak.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sükût:
susma, sessiz kalma.
şan:
şöhret, ün.
şeref:
iyi ün.
tasdik:
bir şeyin veya kimsenin
doğruluğuna kesin olarak hük-
metme.
tasvip:
münasip görme, uygun
bulma, uygun sayma.
!
Sekizinci Lem’a, Barla’da
1933’te Türkçe olarak
telif edilmiştir.