Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 251

etrafında
(1)
p
án
jÉn
æp
©r
dG p
ør
«n
©p
H l
¢Sho
ôr
ën
e
fıkrasının mealini gözü-
müzle görüyoruz.
BEŞİNCİ VECİH:
Üstadımız kendisi söylüyor ki: “Ben
sekiz-dokuz yaşında iken, bütün nahiyemizde ve etrafın-
da ahali Nakşî tarikatında ve oraca meşhur Gavs-ı Hizan
namıyla bir zattan istimdat ederken, ben akrabama ve
umum ahaliye muhalif olarak “Ya Gavs-ı Geylânî” der-
dim. Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmi-
yetsiz birşey kaybolsa, “Ya Şeyh! Sana bir Fatiha, sen be-
nim bu şeyimi buldur.” Acaiptir ve yemin ediyorum ki,
bin defa böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imda-
dıma yetişmiş. Onun için bütün hayatımda umumiyetle
Fatiha ve ezkâr ne kadar okumuşsam, zat-ı Risaletten
(
ASM
) sonra Şeyh-i Geylânî’ye hediye ediliyordu. Ben üç-
dört cihetle Nakşî iken, Kadirî meşrebi ve muhabbeti ben-
de ihtiyarsız hükmediyordu. Fakat tarikatla iştigale ilmin
meşguliyeti mâni oluyordu.
Sonra bir inayet-i İlâhiye imdadıma yetişip gafleti
dağıttığı bir zamanda, Hazret-i Şeyhin
Fütuhu’l-Gayb
namındaki kitabı hüsn-i tesadüfle elime geçmiş. Yirmi
Sekizinci Mektupta beyan edildiği gibi, Hazret-i Şeyhin
himmet ve irşadıyla Eski Said (
RA
) yeni Said’e inkılâp
etmiş. O
Fütuhu’l-Gayb’
ın tefe’ülünde en evvel şu fıkra
çıktı:
n
?n
Ñr
?n
b …/
hGn
óo
j Ék
Ñ«/
Ñn
W r
Öo
?r
WÉn
a p
án
ªr
µp
ëq
dG p
QGn
O »/
a n
âr
fn
G
Yani,
“Ey biçare! Sen Dârülhikmeti’l-İslâmiyede bir aza olmak
cihetiyle güya bir hekimsin, ehl-i İslâm’ın manevî
acayip:
şaşırtıcı ve hayret veri-
ci şeyler.
ahali:
halk.
aza:
üye.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
cihet:
yön.
Dârülhikmeti’l-İslâmiye:
1918-1922 yılları arasında bü-
yük hizmetler yapmış olan İs-
lâm akademisi veya Yüksek
İslâm Şurası manasındaki dinî
müessese.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
ehl-i İslâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
evvel:
önce.
ezkar:
zikirler, Allah’ı anmalar.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerim’in birin-
ci suresi.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
Fütuhü’l-Gayb:
Abdülkadir-i
Geylânî Hazretlerinin bir eseri.
gaflet:
dikkatsizlik, endişesiz-
lik, Allah’tan uzaklaşıp nefsin
arzularına dalmak.
Gavs-ı Hizan:
Hizan beldesi
velisi, kutbu.
güya:
sanki.
hekîm:
doktor.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
hükmetme:
hakim olma, işle-
me.
1.
İnayet gözüyle korunuyorsun.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 251 |
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
hüsn-i tesadüf:
güzel tesadüf,
rastlantı.
ihtiyarsız:
irade ve istem dışı.
imdat:
yardım.
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yardımı.
inkılâp:
değişme, dönüşme.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaflet-
ten uyandırma.
istimdat:
medet dileme, imdat is-
teme, yardıma çağırma.
iştigal:
bir işle uğraşma, meşgul
olma.
Kadirî:
Abdülkadir-i Geylânî haz-
retlerinin yolunda olan, onun tari-
katine mensup olan.
manevî:
manaya ait, maddî olma-
yan.
mâni:
engel.
meal:
mana, anlam, mefhum.
meşguliyet:
meşgul olma, bir iş
yapma.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhalif:
muhalefet eden, bir fiil
ve düşünceye karşı zıt düşüncede
bulunan.
nahiye:
idarî teşkilâtlanmada ka-
za ile köy arasındaki kademe; bu-
cak.
Nakşî:
Hz. Şah-ı Nakşibend’in kur-
duğu tarikat ve bu tarikata men-
sup olan.
nam:
ad.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için şey-
hin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
tefe’ül:
bir kitabı rastgele açarak
denk gelen yeri okuma ve o kısmı
uğurlu sayma.
umum:
bütün.
umumiyet:
genellik.
vecih:
cihet, yön.
ya Gavs-ı Geylanî:
Ey Abdulkadir
Geylanî Hazretleri.
zat:
kişi, şahıs.
zat-ı Risalet:
peygamberlik maka-
mında bulunan zat.
1...,241,242,243,244,245,246,247,248,249,250 252,253,254,255,256,257,258,259,260,261,...560
Powered by FlippingBook