Hem kalbime geldi ki: Hazret-i Şeyh bana bir pâye ver-
medi. Belki Said isminde bir müridim mühim bir hizmet-
te bulunacak, fitne ve belâlardan izn-i İlâhî ile ve Şeyhin
duasıyla ve himmetiyle mahfuz kalacak.
Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür. De-
mek, sekiz yüz sene bir mesafede görünen, hizmet-i
Kur’âniyenin şahikasıdır; yoksa Said gibi karıncalar de-
ğil. Madem bu keramet-i Gavsiyeyi ilân ve izharından,
Kur’ân şakirtlerinin ve hizmetkârlarının şevki artıyor; el-
bette arkalarında Şeyh-i Geylânî gibi kahramanlar kahra-
manı zatlar himmet ve dualarıyla ve izn-i İlâhî ile himaye
ettiklerini bilseler, şevk ve gayretleri daha artar.
El has ı l
: Bunu, kardeşlerimi fazla şevke ve ziyade gay-
rete getirmek için izhar ettim. Eğer kusur etmişsem, Ce-
nab-ı Hak affetsin.
(1)
p
äÉs
`«`u
ædÉp
H o
?Én
ªr
Yn
’r
G Én
ªs
fp
G
(2)
»/
ªr
¶n
f Gk
óp
°ûr
æo
e Én
«`n
a
fıkrasında dahi Hazret-i Şeyhin (
RA
)
muhatabı şüphesiz Bediüzzaman Molla Said’dir (
RA
).
Elhasıl:
Şu acip kasidesinin ahirindeki şu beş beyitte
beş kelime, medar-ı nazar-ı Şeyh ve mahall-i hitab-ı Gav-
sîdir. Ve o beş kelime ise,
…/
ój/
ôo
ªp
d
ve
…/
ój/
ôo
e
ve
Gk
óp
°ûr
æo
e
ve
s
…/
Qp
OÉn
b
ve
Gk
ó«/
©n
°S
lâfızlarıdır. Said’in dahi iki lâkabı olan
“
Nursî
”, “
El-kürdî
”; iki ismi “
Molla Said
”, “
Bediüzzaman
”
bu beş kelimede bulunur. Hazret-i Gavs’ın medar-ı te-
veccüh ve hitabı olan şu beş kelimesinde, aşikâr bir
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ahir:
son.
aşikâr:
açık, belli, meydanda.
belâ:
musibet, sıkıntı.
beyit:
iki mısradan oluşan şiir.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle,
kısaca.
fıkra:
kısım, bölüm.
fitne:
karışıklık, bozgunculuk,
azgınlık.
himaye:
koruma, muhafaza
etme.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
hitap:
söz söyleme, topluluğa
veya birisine karşı konuşma.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an
hizmeti.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
ilân:
yayma, duyurma, bildir-
me.
izhar:
gösterme, açığa vurma.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kaside:
övgü maksadıyla ya-
zılmış şiir ve bu şiirin nazım
şekli.
keramet-i Gavsiye:
Seyyid
Abdülkadir Geylânî Hazretleri-
nin kerametlerinden bahse-
den risale.
lâfız:
söz, kelime.
1.
Ameller niyetlere göredir.
2.
Ey şiirimi okuyan!
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 255 |
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
lâkap:
ünvan.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahall-i hitab-ı Gavsî:
Geylani
Hazretlerinin hitap ettiği yer.
mahfuz:
hıfz olunmuş, korunmuş.
medar-ı nazar-ı Şeyh:
şeyhin
bakma sebebi.
medar-ı teveccüh:
yönelme, ilgi-
lenme sebebi.
mesafe:
uzaklık, ara.
muhâtab:
kendisine hitap olunan,
söz söylenilen kimse.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve mürşi-
de bağlanarak tarikat usul ve
âdetleri ile tasavvufî hakikatleri
öğrenen kimse.
paye:
rütbe, derece, mertebe.
şahika:
dağ tepesi, dağ doruğu;
zirve, doruk.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
şiddetli arzu, istek; keyif, ne-
şe.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.