olmayan ve o makama yetişmeyen onu söyleyemez; söy-
lese mes’uldür.
Hazret-i Şeyh, veraset-i mutlaka noktasında, Resul-i
Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın kademi mübarekini
omuzunda gördüğü için, kendi kademini evliyanın omu-
zuna o sırdan bırakıyor. Kasidesinde zahir görünen, te-
meddüh ve iftihar değil, belki tahdis-i nimet ve âli bir şü-
kürdür. Yalnız bu kadar var ki, muhibbiyet makamı olan
makam-ı niyazdan mahbubiyet makamı olan nazdarlık
makamına çıkmış. Yani tarik-i acz ve fakrdan, meşreb-i
aşk ve istiğraka girmiş. Ve kendine olan niam-ı azime-i
İlâhiyeyi yad edip, bihakkın müftehirane şükretmiştir.
Üçüncü nokta:
Keramet, mu’cize gibi Cenab-ı Hakkın
fiilidir, hediyesidir, ihsanıdır ve ikramıdır; beşerin fiili de-
ğildir. O keramete mazhar olan zat ise, bazan biliyor, ba-
zan bilmiyor, vukuundan sonra bilir. Keramete mazhari-
yetini kablelvuku bilen ve ikram-ı İlâhîye ihtiyârıyla tev-
fik-i hareket eden kısım, eğer enaniyetten bütün bütün
tecerrüd etmişse ve Hazret-i Gavs gibi kudsiyet kesb et-
mişse, Cenab-ı Hakkın izniyle, o kerametin her tarafını
bilerek kendisi sahip çıkar, bilir ve bildirir. Fakat bunun-
la beraber, madem o keramet ikramdır; bütün tafsilatıy-
la keramet sahibine de meşhud olmak lâzım değildir. Bu
sırra binaen, Hazret-i Şeyh, ilâm-ı Rabbanî ve izn-i İlâhî
ile bu asrı görmüş ve hizmet-i Kur’âniyenin etrafında biz-
leri müşahede edip nazar-ı şefkatiyle bakmış. O beş satır,
sırf bir keramet ve intak-ı bilhak ve bir ikram-ı İlâhî ve ve-
raset-i Nebeviye itibarıyla zuhur ettiğinden, mu’cizevarî,
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selam onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
asr:
yüzyıl.
beşer:
insan, insanlık.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıy-
la.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
enaniyet:
kendini beğenme,
bencillik, egoistlik.
evliya:
veliler, Allah dostları.
Hazret-i Gavs:
Abdulkadir
Geylanî (k.s) Hazretleri.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an
hizmeti.
iftihar:
gurur, övünme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi is-
tek ve arzularına göre hareket
etme.
ikram:
bağış, ihsan.
ikram-ı İlâhî:
Allah’ın ikram ve
ihsanı.
îlâm-ı Rabbanî:
her şeyi terbi-
ye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın öğretmesi.
intak-ı bilhak:
Hakkın söylet-
mesi, Cenab-ı Hakkın konuş-
turması.
izn-i İlâhî:
Allah’ın izni.
kable’l-vuku:
olmadan önce.
kadem:
ayak.
kadem-i mübarek:
mübarek
ayak.
kaside:
övgü maksadıyla ya-
zılmış şiir ve bu şiirin nazım
şekli.
keramet:
Allah’ın velî kulların-
da görülen olağanüstü hâller
veya tabiatüstü hâdiseler.
kesb:
kazanma.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 259 |
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
mahbubiyet:
sevgililik.
makam:
büyük yer, mevkî.
makam-ı niyaz:
dua makamı.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mazhariyet:
nail olma, şereflen-
me.
mes’ul:
sorumlu, yükümlü.
meşhut:
gözle görülen, müşahede
olunan.
meşreb-i aşk ve istiğrak:
Allah
aşkı ile kendinden geçme harketi.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
mu’cizevarî:
mu’cize gibi.
muhibbiyet:
dostluk, sevgililik.
müftehirane:
iftiharla, övünerek,
gururlu bir şekilde.
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
nazar-ı şefkat:
şefkat ve merha-
metle bakmak.
nazdar:
nazlı.
niam-ı azîme-i İlâhiye:
Cenab-ı
Hakk’ın büyük ihsan ve nimetleri.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
Resul-i Ekrem:
çok cömert, kerîm
olan peygamber, Hz. Muhammed
(asm).
sır:
gizli hakikat.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd et-
me.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar, izah-
lar.
tahdîs-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme ve teşek-
kür etme maksadıyla kavuştuğu
nimeti başkalarına anlatma.
tarik-ı acz ve fakr:
acizliğini ve fa-
kirliği bilme yolu.
tecerrüt:
soyunma, soyutlanma,
uzak olma.
temeddüh:
kendi kendini övme,
kendini methetme, böbürlenme.
tevfik-ı hareket:
hareketin uy-
gunluğu; uygun davranışta bulun-
ma.
veraset-i mutlaka:
mutlak vâris-
lik, mutlak manadaki vâris, temsil-
ci.
veraset-i Nebeviye:
Peygamberi-
mizin (s.a.v) hakkı tebliğ, İslâm’ı
neşir ve Allah’ın hükümlerini hâ-
kim kılmadaki vazifelerine vâris
olma.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
yâd:
anma.
zahir:
açık, âşikar.
zat:
kişi, şahıs.
zuhur:
ortaya çıkma.