Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 268

ayağım birden kaydı. Tehlike yüzde yüz... Başkaca nok-
ta-i istinat kalmadığı hâlde, büyük bir istinada basmış gi-
bi üç metrelik bir kavisle o mağaranın kapısına atılmış-
tım. Hem ben, hem beraberimdeki orada hazır arkadaş-
larım, ecel gelmediği için sırf bir hıfz-ı İlâhî, harika bir im-
dad-ı gaybî telâkki ettik.
İşte Hazret-i Gavs, madem bu kasidesinde sergüzeşt-i
hayatımın mühim noktalarına işaret ediyor; elbette bu
acip ve en tehlikeli bir sergüzeşt-i hayatıma şu cümlesiy-
le işaret ediyor denilebilir.
Elhasıl: Hazret-i Gavs’ın mezkûr kelimatları, bu fakirin
tarih-i hayatımda geçen en mühim noktaları manasıyla
ifade ettikleri gibi, hesab-ı ebced makamıyla mühim nok-
taların tarih-i vukularına tevafukları, elbette tesadüfi ve te-
sadüf işi olamaz. Sair işaratın kuvvet-i kat’iyeti, tesadüfü
muhal derecesine getirmiştir.
Madem bu beş satır kaside-
si bir keramettir; keramet ise, mu’cize gibi, Cenab-ı Hak
tarafındandır, intak-ı bilhak nev’indendir, daha beyan et-
mediğimiz çok esrarı havidir; ihtiyar-ı beşer yetişemez.
...............
Said Nursî
* * *
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
ecel:
her canlının Allah tarafından
takdir edilen ölüm vakti.
elhâsıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
hârika:
olağanüstü.
hâvî:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
Hazret-i Gavs:
Abdulkadir Geylanî
(k.s) Hazretleri.
hesab-ı ebced:
harflere verilen sa-
yı değerleri ile ibarelerden geçmi-
şe veya geleceğe ait işaretler çı-
karmak, tarih düşürmek.
hıfz-ı İlâhî:
Allah’ın koruması.
ihtiyar-ı beşer:
insanın ihtiyar, ira-
de ve tercihi.
imdad-ı gaybî:
gayba ait yardım;
Cenab-ı Hakkın çeresizliğe düştük-
leri, büyük sıkıntılarla karışlaştıkla-
rı anlarda mahlûkatına, kullarına
yapmış olduğu özel yardımlar, hi-
mayeler.
intak-ı bilhak:
Hakkın söyletmesi,
Cenab-ı Hakkın konuşturması.
istinat:
dayanak.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
kelimat:
kelimeler, sözler.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
kuvvet-i kat’iyet:
kesinlik kuvve-
ti.
lâtif:
tatlı, şirin.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
makam:
değer.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen, anı-
lan.
mu’cize:
benzerini yapmaktan in-
sanların aciz kaldığı şey.
muhal:
imkansız.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
nev:
çeşit, tür.
nokta:
konu, konu ile ilgili
önemli bölüm.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası, güvenme ve itimat nok-
tası.
Sâir:
diğer, başka, öteki.
sergüzeşt-i hayat:
hayat ma-
cerası, hayat hikâyesi.
tarih-i hayat:
hayat tarihi.
tarih-i vuku:
meydana gelme,
gerçekleşme tarihi.
tefe’ül:
bir kitabı rastgele aça-
rak denk gelen yeri okuma ve
o kısmı uğurlu sayma.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tesadüf:
rastlantı.
tesadüfî:
tesadüfle ilgili, rast-
gele, tesadüf olarak.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme.
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
| 268 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ
1...,258,259,260,261,262,263,264,265,266,267 269,270,271,272,273,274,275,276,277,278,...560
Powered by FlippingBook