W
Gavs, meşhur kasidesinde, sarahat derecesinde bizler-
den, yani hizbü’l-Kur’ân’dan haber verdiği gibi, daha bir-
kaç yerde, yine işarî bir tarzda haber veriyor.
Ezcümle, o kasidenin arkasında
Mecmuatü’l-Ahzab
’ın
563’üncü sayfasında, yine o malûm müridinden bahse-
diyor ve beytinde diyor ki:
@ m
¥r
ôn
°ûp
H »p
fÉn
Yn
O Gn
Pp
G …/
ój/
ôo
ªn
a
(1)
o
¬r
ãp
Zn
G @»/
eÉn
W p
ôr
ën
H »/
a m
QÉn
Zr
hn
G m
Üôr
`n
¨p
Hr
hn
G
“
Garpta beni çağırdığı vakit onun imdadına yetişece-
ğim.
” Evet, doğrudur. Arabî tarihle bin üç yüz otuz do-
kuzda, müthiş bir buhran-ı ruhî ve dehşetli bir heyecan-ı
kalbî ve dağdağalı bir teşevvüş-i fikrî geçirdiğim sıralarda,
pek şiddetli bir surette Hazret-i Gavs’tan istimdat eyle-
dim. Bir-iki yerde bahsettiğim gibi,
Fütuhü’l-Gayb
kitabı
ile ve dua ve himmetiyle imdadıma yetişti ve o buhranı
geçirdim. İşte o müridi ise, biçare Saidü’l-Kürdî olduğu-
nu meşhur kasidesinde kat’î gösterdiği gibi, bu kasidede
de
(2)
…/
ój/
ôo
ªn
a
den murad olur. Çünkü
(3)
m
Ür
ôn
¨p
H »/
fÉn
Yn
O
ebced
hesabıyla bin üç yüz otuz dokuz eder. O zaman
memleketime nisbeten garb sayılan İstanbul’da idim.
m
Ür
ôn
¨p
H »/
fÉn
Yn
O
makam-ı ebcedîsi zaman-ı istimdadıma
Arabî:
Arap diline ait.
beyt:
iki mısradan oluşan şiir.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
buhran:
bir işin tehlikeli, karışık bir
hâl alması, bunalım, zor durum,
kriz.
buhran-ı ruhî:
ruhsal sıkıntı.
dağdağa:
gürültü, beyhude telaş
ve ıztırap.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebced:
Arap alfabesinin ilk tertibi
ve harflerinin taşıdığı sayı değerle-
rine dayanan hesap sistemi.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
Fütuhü’l-Gayb:
Abdülkadir-i Gey-
lânî Hazretlerinin bir eseri.
garp:
batı, Batı’da kalan bölgeler.
Hazret-i Gavs:
Abdulkadir Geylanî
(k.s) Hazretleri.
heyecan-ı kalbî:
kalben heyecan
duyma.
himmet:
manevî yardım, ihsan,
lütuf.
hizbü’l-Kur’ân:
Kur’an hizmetkârı,
Kur’an taraftarı.
imdat:
yardım.
istimdat:
medet dileme, imdat is-
teme, yardıma çağırma.
işarî:
bir kelimenin açık manasına
bağlı olarak ikinci ve üçüncü dere-
cede işaret yolu ile yapılan açıkla-
ma.
kaside:
övgü maksadıyla ya-
zılmış şiir ve bu şiirin nazım
şekli.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tered-
düde mahal bırakmayan.
makam-ı ebcedî:
ebcetle ilgili
makam, ebcedî mana, ebcedî
hesap.
malûm:
bilinen, bilinir olan.
murâd:
maksat, meram.
mürit:
tarikatta bir şeyh ve
mürşide bağlanarak tarikat
usul ve âdetleri ile tasavvufî
hakikatleri öğrenen kimse.
müthiş:
dehşet veren, ürkü-
ten, dehşetli, korkunç.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
sarahat:
sarihlik, açıklık, belir-
lilik.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tarz:
biçim, şekil.
teşevvüş-i fikrî:
fikrin bula-
nıklığı, karmakarışık olması.
zaman-ı istimdat:
medet dile-
me, yardım isteme zamanı.
1.
Müridim, şarkta ve garbda, ya da büyük bir deryadaki bir mağarada dahi olsa ona yardım
ederim.
2.
Müridim.
3.
Garpta beni çağırdığında.
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
| 270 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ