Mühim Bir İhbar-ı Gaybî
Şeyh-i Geylânî’nin kendinden sekiz yüz sene sonra
gayb-âşina gözüyle haber verdiği bir hâdise-i Kur’âniye-
dir.
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın hizmetindeki kudsiyete, ke-
rametkârane sekiz yüz küsur sene evvel “Gavs-ı Âzam”
ünvanıyla bihakkın iştihar eden Kutb-i Âzam Şeyh-i
Geylânî,
»/
Jn
ôr
°†n
M p
¿Én
M»/
a p
ôr
µp
Ør
dG p
ør
«n
©p
H o
är
ôn
¶n
f
(1)
p
âs
æn
én
a p
܃o
?o
?r
?p
d »
s
?n
én
J Ék
Ñ«/
Ñn
M@
fıkrasıyla başlayan kasidesinin ahirinde,
Mecmuatü’l-Ah-
zab’
ın birinci cildinin beş yüz altmış ikinci sayfasında, beş
satırla, şu zamanda hizmet-i Kur’âniyedeki heyete ve ba-
şında bulunan Üstadımıza beş vecihle bakıyor ve gösteri-
yor. İşte o beş satır şudur:
»/
às
ªp
¡p
H Gk
ôr
gn
O p
Ay
É n
«r
°Tn
’r
G »p
a n
?o
ã«/
Zn
G @ m
Is
óp
°Tn
h m
?r
ƒn
g u
?o
c »/
a Én
æp
H r
?s
°Sn
ƒn
J
m
án
ær
àp
an
h x
ôn
°T u
?o
c »/
a o
¬o
°So
ôr
Mn
Gn
h@ o
¬o
aÉn
în
j Én
e Ék
¶p
aÉn
M…/
ój/
ôo
ªp
d Én
fn
G
m
In
ór
?n
H u
…n
G »/
an
QÉn
°S Én
e Gn
Pp
G o
¬r
ãp
Zn
G @Ék
Hp
ôr
¨n
en
h Ék
br
ôn
°T n
¿Én
c Én
e Gn
Pp
G …/
ój/
ôo
e
p
án
jÉn
æp
©r
dG p
ør
«n
©p
H l
¢Sho
ôr
ën
e n
?s
fp
Én
a@r
?n
în
J n
’n
h o
¬r
?o
?n
a »p
ªr
¶n
f Gk
óp
ûr
æo
e Én
«n
a
@Ék
°üp
?r
îo
e! p
âr
bn
ƒr
dG s
…p
Qp
OÉn
b r
øo
cn
h
(2)
»/
às
Ñn
ëo
ªp
d Ék
bp
OÉn
°U Gk
ó«/
©n
°S o
¢û«/
©n
J
ahir:
son.
bihakkın:
tamamıyla, hakkıyla.
evvel:
önce.
fıkra:
kısım, bölüm.
fitne: karışıklık, bozgunculuk, az-
gınlık.
garp
: güneşin battığı taraf, batı.
Gavs-ı Azam:
en büyük gavs, Ab-
dülkadir-i Geylânî Hazretlerinin
namı.
gaybâşina:
gaybı bilen, gayptan
haberi olan, gelecekten veya ahi-
retten haber veren.
hâdise-i Kur’âniye:.
halisen:
halis olarak, halis ve ka-
tıksız olduğu hâlde, hilesizce.
heyet:
bir topluluğu meydana ge-
tiren kişilerin bütünü, komite.
himmet:
çalışma, çabalama, gay-
ret gösterme.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an hizme-
ti.
ihbar-ı gaybî:
gayba ait haber,
geçmiş veya gelecek zamana ait
haber.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
iştihar:
meşhur olma, şöhret bul-
ma, tanınma.
Kadirî:
Abdülkadir-i Geylânî haz-
retlerinin yolunda olan, onun tari-
katine mensup olan.
kaside:
övgü maksadıyla yazılmış
şiir ve bu şiirin nazım şekli.
kerametkârane:
kerametli bir şe-
kilde, keramet gösterircesine.
kudsiyet:
kutsallık, mukaddeslik,
azizlik.
Kur’ân-ı Mucizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini yap-
maktan aciz bırakan Kur’an.
Kutb-ı Azam:
en büyük kutup, di-
nî bir meslek veya grubun başı,
birçok Müslümanın kendisine bağ-
landıkları büyük evliyadan zama-
nın en büyük mürşidi.
mecnun:
delice aşık, aşktan deli-
ren kimse, delice seven, tutkun.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhafaza:
koruma.
mühim:
önemli, ehemmiyetli.
mürit
: tarikatta bir şeyh ve mürşi-
de bağlanarak tarikat usul ve
âdetleri ile tasavvufî hakikat-
leri öğrenen kimse.
Sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
saîd:
saadete eren, Allah’ın rı-
zasına ve ahiret mutluluğuna
kavuşan, mutlu, mesut.
şark:
güneşin doğduğu yön,
doğu.
tecelli:
belirme, bilinme, gö-
rünme.
tevessül:
sarılma.
unvan:
ad, isim.
vecih:
cihet, yön.
1.
Huzurum anında düşünceli bir gözle, kalplere tecellî eden bir sevgiliye baktım; birdenbire o
kalpler mecnûna döndüler.
2.
Her tehlike ve sıkıntıda bizimle tevessül et. Bende himmetimle sana her zaman yardım
edeyim. Ben müridimi korktuğu herşeyden muhafaza ederim, onu her türlü kötülük ve
fitneden korurum. Müridim şarkta ve garbda olduğunda, herhangi bir ülkeye gittiğinde, ben
ona yardım ederim. Ey benim şiirimi okuyan, onu söyle ve korkma! Çünkü, hiç şüphesiz
sen inâyet gözüyle korunmaktasın. Hâlisen, Allah için vaktin Kâdirîsi ol. Sâdık muhabbetimle
saîd olarak yaşarsın.
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
| 248 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ