Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 239

muhafazasına ve Âl-i Beytin hürmetine ve meveddetine
çalışmaları ve o müthiş mehalike karşı sarsılmadıkları
hâlde imdad-ı ruhaniye ve kuvve-i maneviyenin takviye-
sine pek çok muhtaç oldukları bir zamanda, o ulûm-i ev-
velîn ve ahirîni bildiğini müftehirâne iddia eden Hazret-i
Ali (
RA
), mümkün müdür ki, evlâdından olan Gavs-ı Gey-
lânî’den geri kalsın. Şeceat-i Haydarânesiyle Risale-i Nur
Şakirtlerinin imdadına yetişmesin. Elbette bu suretle ye-
tişir ve yetişti.
Malûmdur ki, meselâ umum bir cemaat içinde biri ha-
reket etse, biri dese “Ey insan bana bak”; o
insan
lâfz-ı
umumîsinde, karine-i hâl ile o muayyen adama hitaptır.
Madem mukteza-i hâl ve karine-i hâl ile Hazret-i Ali’nin
(
RA
) umum muhatapları içinde en ziyade muhtaç ve en
ziyade Hazret-i Ali’nin (
RA
) maksadı lehinde hareket
eden Risale-i Nur Şakirtleridir; elbette, o zat istikbale ba-
kıp
(1)
o
¿Gn
ƒr
Np
’r
G Én
¡t
`jn
G Én
j
tabiriyle konuştuğu cemaat içinde en
ziyade müteharrik ve kuvve-i maneviyenin takviyesine
muhtaç olanlara hususiyetle bakar.
Beşinci Emare:
Ecnebi hurufatını ehl-i İslâm’ın en
mühim hükûmeti resmî bir surette kabul ve neşir ve
cebrettiği hâlde, Risale-i Nur Şakirtleri bütün kuv-
vetleriyle hatt-ı Kur’âniyeyi harika bir surette neşir ve ta-
mim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda, Hazret-i
Ali (
RA
), aynı tarihiyle ondan haber vermekle gaybî kera-
metini beyan ettiği yerde, ulema içinde birisine iltifat
maksat:
gaye, amaç.
malûm:
bilinen, belli.
mehalik:
tehlikeler, helâketler.
meselâ:
örneğin.
meveddet:
sevgi, muhabbet.
muayyen:
belirli.
muhafaza:
koruma.
muhatap:
hitap olunan, kendisine
söz söylenilen.
muhtaç:
ihtiyacı olan, ihtiyaç için-
de bulunan.
mukteza-i hâl:
durumun gereği.
müftehirâne:
iftihar ederek, gu-
rurla.
mühim:
önemli.
mümkün:
olabilir.
müteharrik:
hareket eden, hare-
ketli.
müthiş:
dehşet veren, korkutan.
neşir:
yayma.
suret:
biçim, tarz.
şecaat-i Haydarâne:
aslanca güç
ve kuvveti, Hz. Ali gibi.
tabir:
ifade.
takviye:
kuvvetlendirme.
tamim:
umumîleştirme, herkese
duyurma.
ulema:
âlimler, bilginler.
ulûm-i evvelîn ve ahirîn:
önceki
ve sonraki ilimler.
umum:
bütün.
zat:
kişi.
ziyade:
çok, fazla.
Âl-i Beyt:
Hz. Muhammed’in
(asm) ailesinden olan.
beyan:
anlatma, izah.
cebir:
zorlama, baskı yapma.
cemaat:
topluluk.
ecnebi:
yabancı.
ehl-i İslâm:
İslâm topluluğu,
Müslümanlar.
emare:
alâmet, karine.
evlât:
veletler, çocuklar.
Gavs-ı Geylânî:
Abdülkadir-i
Geylânî.
gaybî keramet:
gayba ait ke-
ramet.
harika:
olağanüstü.
hatt-ı Kur’âniye:
Kur’ân yazısı.
hitap:
birine söz söyleme.
hurufat:
harfler.
hususiyet:
hususîlik, ayırıcı
özellik.
hürmet:
riayet, ihtiram.
iddia:
bir fikri ısrarla savunma.
iltifat:
ilgi gösterme, lütuf, ik-
ram.
imdad-ı ruhaniye:
gözle gö-
rülmeyen yardımlar.
imdat:
yardım.
istikbal:
gelecek zaman.
karine-i hâl:
durumun işaret
ve delili.
kuvve-i maneviye:
manevî
güç.
lâfz-ı umumî:
genel söz, umu-
mî lâfız.
leh:
onun tarafına, ondan ya-
na.
1.
Ey aziz kardeşler!
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 239 |
O
N
S
EKİZİNCİ
L
EM
A
1...,229,230,231,232,233,234,235,236,237,238 240,241,242,243,244,245,246,247,248,249,...560
Powered by FlippingBook