gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir; fa-
kat, bu karine-i hâl gösteriyor ki, Risale-i Nur Şakirtleri
bir hususiyet kesb etmiş ki, Hazret-i Ali (
RA
) iltifatla Risa-
le-i Nur’u alkışlıyor.
Altıncı Emare
:
... Kuvvetlidir, fakat yazamayız.
Yedinci Emare
:
... Zahirdir, fakat gösteremiyoruz.
Elhâsıl:
Hazret-i Ali (
RA
) Kerremallahü Vechehu ec-
nebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve
bid’aya taraftarlık eden bir kısım ulemaüssûa karşı şid-
detli nefret ve hiddet ettiği yerde irşatkârâne bazılarla ko-
nuşuyor. Ve Hazret-i Cibril’in tabiriyle
Sekîne
ismi veri-
len ve İsm-i Azam sandukçası olan Esma-i Sitteye devam
edeni irşat ediyor, taltif ediyor. İşte o Esma-i Sittenin de-
vamından tereşşuh eden ve o Esmanın lemaatı olan Ri-
sale-i Nur ve o Risale-i Nur kendi şakirtleri ile lâakal yü-
zer kalemle yüz parça Risale-i Nur’un eczalarıyla ve
intişar eden yirmi bin nüshasıyla lâakal yüz bin adamı
huruf-i Kur’âniye lehine ve sünnet-i seniyeye ittibaa ve
imanlarının takviyesine ve Hazret-i Ali’nin (
RA
) hiddet et-
tiği iki cereyana karşı tamamıyla mukavemet ettiklerin-
den, elbette Hazret-i Ali’nin (
RA
)
(1)
o
¿Gn
ƒr
Np
’r
G Én
¡t
`jn
G Én
j
tabir et-
tiği ihvanları içinde hususî bir surette onlara bakıyor.
Evet, Hazret-i Ali’nin (
RA
) bu zahir keramat-ı gaybiye-
si, Hz. Peygamberin (
ASM
) irşadıyla olduğu için, başka
şekilde bir mu’cize-i Peygamberiye olduğu münasebetiy-
le, aynı keramet-i Gavsiye ve işarat-ı harika-i Aleviye gi-
bi beşinci asırla, on dördüncü asrın fitnelerine işaret
asır:
yüzyıl.
bid’a:
dinin aslına uymayan âdet
ve uygulamalar.
cereyan:
akım.
ecnebi hurufu:
yabancı harfleri.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
efrat:
fertler.
elhâsıl:
hâsılı, netice itibarıyla.
emare:
alâmet, belirti.
esma:
isimler.
Esma-i Sitte:
Cenab-ı Hakkın altı
büyük ismi.
fitne:
karışıklık, fesat.
hiddet:
öfke, kızgınlık, gadap.
huruf-i Kur’âniye:
Kur’ân harfleri.
hususî:
özel.
hususiyet:
hususîlik, ayırıcı özellik.
işarat-ı harika-i Aleviye:
Hz.
Ali’nin olağanüstü işaretleri.
ihvan:
kardeşler.
iltifat:
ilgi gösterme, lütuf, ikram.
iman:
inanç, itikat.
intişar:
yayılma, neşrolunma.
irşat:
doğru yolu gösterme.
irşatkârâne:
irşat ederek.
İsm-i Azam:
Cenab-ı Hakkın bin
bir isminden en büyük ve manaca
diğer isimleri kuşatmış olanı.
işaret etme:
dolaylı gösterme.
ittiba:
tâbi olma, uyma.
karine-i hâl:
durumun gösterdiği,
işareti.
keramat-ı gaybiye:
gaybî kera-
metler.
keramet-i Gavsiye:
Seyyid Abdül-
kadir Geylânî’nin kerameti.
kesb:
kazanma.
kısım:
parça, takım.
lâakal:
en az.
leh:
onun tarafına, ondan ya-
na.
lemaat:
lem’alar, parıltılar.
mu’cize-i Peygamberiye:
Hz.
Peygamberin mu’cizesi.
mukavemet:
karşı koyma, di-
renme.
münasebet:
vesile, bağ.
nüsha:
birbirinin aynı olan ya-
zılı metinlerden her biri.
sandukça:
küçük sandık.
Sekîne:
içerisinde on dokuz
harfli on dokuz ayet bulunan
çok mühim, sükûnet ve emni-
yet veren bir dua.
suret:
biçim, tarz.
sünnet-i seniye:
Hz. Muham-
med’in (asm) yüce sünneti;
yüksek hâl, söz, tavır ve tas-
vipleri.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tabir:
ifade.
takviye:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma.
taltif:
iltifat etme, gönül okşa-
ma.
taraftar:
taraf olan.
teessüf:
üzülme, eseflenme,
acı duyma.
tereşşuh:
sızma, sızıntı yap-
ma.
ulemaüssû:
ilmi kötüye kulla-
nan, dünyevî menfaat için ilmî
alet ve vasıta yapan âlimler.
zahir:
açık.
1.
Ey aziz kardeşler!
O
N
S
EKİZİNCİ
L
EM
’
A
| 240 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ