hesabına yaptıkları gibi, bu havalide de bu seneye mah-
sus ifa edilen mesai-i diniye, tahdis-i nimet zımnında zik-
re vesile olduğu fakire bu sene leyle-i Kadirden bir gün
evvel ihtar edildi ki: “Bu sene leyle-i Kadri iki gece yap.”
Bendeleri de cemaate şöyle söyledim ki: “Üstadım
(Sellemehullah ve âfâhu) bazı bu gibi mübarek geceleri
bazı maksatlara binaen o leyle-i mübarekeyi ihya için bir
gece evvel, hatta mahut geceden bir gece sonra daha ih-
yaya sa’y ederlerdi. Biz de o isre ittibaan onun hesabına
Leyle-i Kadri iki gece yapacağız diye niyet ve karar ettik.
Birinci gecede
Evrad-ı Bahaiye
ve
Tesbihat
ve
Sekine
ve
Delâil-i Hayrat
ve
Cevşenü’l-Kebir
gibi ders ve virdle-
rimize çalıştık. İkinci gece keza; hem nasihat... Demek,
ittiba cihetiyle Üstadımızın hesabına yüz cemaatle tekab-
belallah çalıştırılmışız. Sonra Isparta, Atabey, İslâmköy,
Kuleönü, ve saire gibi mahallerde sair vezaiften maada
her gün Kur’ân'ın cüzlerinin taksim suretiyle hatm-i
Kur’ân, Üstad hesabına bütün ramazanda ve Ayete’l-Kür-
sî hatimleri keza...
Şu halde, bu seneye mahsus yapılan ibadat-ı maruza-
ların bir hikmeti varmış ki, bilmediğimiz halde Kastamo-
nulu kardeşlerimiz gibi Üstad hesabına çalıştırılmışız. Fî-
maba’d, Rabbim uzun ömürler ihsan etsin, muammer,
ebedî şifa ve deva ve inayetler ihsan buyursun. Âmin!
Talebeniz
Sabri
* * *
amin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, kabul
eyle!” anlamında duanın sonunda
söylenir.
bende:
birine bağlı, onun taraflısı.
binaen:
-den dolayı, bu sebepten.
cemaat:
topluluk, aralarında çeşitli
bağlar bulunan insanlar topluluğu.
Cevşenü’l-Kebir:
büyük zırh anla-
mındaki Hz. Muhammed (asm)
Efendimize vahiyle gelen, Esma-i
Hüsna’yı içine alan emsalsiz bir
münacat ve benzersiz bir dua.
cihet:
yön.
cüz:
Kur’ân’ın bölündüğü otuz kı-
sımdan her biri.
Delâil-i Hayrat:
sevap kazanmak
için yapılan bir dua.
deva:
ilaç, çare.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
Evrad-ı Bahaiye:
Bahaddin Nakşi-
bend'in (ks) zikri, virdi.
evvel:
önce.
fimâba’d:
bundan böyle, bundan
sonra.
hatm:
her hangi bir şeyi sonuna
kadar okuyup bitirme.
hatm-i Kur’ân:
Kur’ân’ı Kerim’i
baştan sona kadar okuma.
havali:
bölge, etraf, çevre, civar.
hikmet:
gaye, maksat.
ibadat-ı maruza:
arz edilen, sunu-
lan ibadetler, kulluklar.
ifa:
bir işi yapma, yerine getirme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihya:
geceleri ibadetle ve uykusuz
olarak geçirme.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
isr:
yol, meslek.
ittiba:
tabi olma, uyma, itaat et-
me.
ittibaen:
ittiba ederek, tabi olarak,
uyarak.
keza:
böylece, aynı şekilde.
leyle-i Kadir:
Kadir Gecesi, Kur’ân-
ı Kerîm’in dünya semasına nazil ol-
duğu gece, Ramazan’ın 27. gecesi.
leyle-i mübareke:
mübarek gece.
maada:
başka, gayri, -den başka.
mâhud:
belli olan, bilinen.
maksat:
gaye.
mesai-i diniye:
dinî çalışmalar.
muammer:
çok yaşamış, uzun
ömürlü, ömür süren.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
Rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıslah
ve terbiye eden Allah.
sa’y:
iş, çalışma, çabalama.
sâir:
diğer, başka, öteki.
Sekine:
içerisinde on dokuz
harfi on dokuz ayet bulunan,
sükûnet ve emniyet veren bir
dua.
Sellemellahü ve afahü:
Allah
ona selamet ve afiyet versin.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hastalı-
ğın son bulması, sağlığına ka-
vuşma.
tahdîs-i nimet:
Cenab-ı Hakka
karşı şükrünü eda etme ve te-
şekkür etme maksadıyla ka-
vuştuğu nimeti başkalarına
anlatma.
taksim:
bölme, paylaştırma.
talebe:
öğrenci.
tekabbelâllah:
Allah kabul et-
sin manasına gelen bir dua sö-
zü.
tesbihat:
tesbihler, Cenab-ı
Hakkın bütün noksan sıfatlar-
dan uzak ve bütün kemal sı-
fatlara sahip olduğunu ifade
eden sözler.
vesaire:
ve başkaları, bunun
gibileri.
vesile:
aracı, vasıta.
vezaif:
vazifeler, işler.
vird:
zikir; belli zamanlarda,
belli sayıda, belli duaların zikir
olarak belli biçimde ve düzenli
şekilde okunması.
zımn:
iç taraf, iç.
zikir:
anma, bildirme.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 286 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ