Hem aynı günde, bir parça tereyağı-biz ve Üstadımız
da bunun bereketini hissediyorduk-bittiği dakikada onun
miktarına tevafuk edip, zannımızca aynı yerde, aynı mik-
tar, aynı zamanda geldiği gibi; hem buralarda, köylerde,
kül içinde yapılan bir çörek, Üstadımızın hoşuna gittiği
için sabah akşam ondan yiyip ve on beş gün devam edip,
bittiği aynı günde, aynı çörekten, onun akrabasından bi-
risi getirdi. Bu tevafukun hatırı için geri çevirmedi, kabul
etti. Gözümüzle bu lâtif tevafukdaki şirin inayet-i ilâhiy-
yenin cüz’î cilvelerini gördük ve anladık ki, kör tesadüf
işimize karışmıyor.
Mânidar tevafuk, Risale-i Nur’un kelimatında ve huru-
fatında olduğu gibi, ona temas eden harekât ve ef’alde
de dahi mânidar tevafuklar var. İnayete temas ettiği için,
en cüz’î birşey de olsa kıymeti büyüktür. Böyle uzun yaz-
mak ve ziyade ehemmiyet vermek israf olmaz. Çünkü,
manası olan inayet ve iltifat-ı rahmet muraddır. Ve o ba-
his de manevî bir şükürdür.
Risale-i Nur Şakirtlerinden
Emin, Feyzi
®
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 337 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
bahis:
konu
bereket:
bolluk, saadet
cilve:
tecelli, görüntü
cüz’î:
küçük, az
ef’al:
fiiller, ameller
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet
harekât:
hareketler, davranış-
lar
hurufat:
harfler
iltifat-ı rahmet:
rahmetin te-
veccühü, yönelmesi, bakması.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf
inayet-i İlâhiye:
Allah’ın yar-
dımı
israf:
gereksiz yere harcama,
ihtiyaçtan fazlasını harcama,
savurganlık
kelimat:
kelimeler, sözler
kıymet:
değer
lâtif:
tatlı, hoş
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan
manidar:
nükteli, ince manalı
mukabil:
karşılık
murâd:
maksat, meram
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
şakirt:
talebe, öğrenci
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile Al-
lah’ı hamd etme
teberrük:
bir şeyi bereket ve
saadet vesilesi sayarak almak
veya vermek
tesadüf:
rastlantı
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme
ziyade:
fazla, fazlasıyla.