istemelerine tam tevafuku, ve bu geceler gibi şeair-i
İslâmiyeye karşı hürmetsizlik edenlerin hatalarına bir
tekdir olarak, “Kainat bu gecelere hürmet eder, neden
siz etmiyorsunuz?” diye manasında, kesretli rahmetle şe-
air-i İslâmiyeye karşı, hatta semavat ve feza-i âlem hür-
metlerini göstermekle tevafuk etmesi, zerre miktar insafı
olan bilir ki, bu işte hususi bir kasıt ve irade ve ehl-i ima-
na hususi bir inayet ve merhamettir; hiçbir cihetle tesa-
düf ihtimali olamaz.
Demek hakikat-i Miraç, bir mu’cize-i Ahmediye (
ASM
)
ve keramet-i kübrası olduğu ve Miraç merdiveniyle gök-
lere çıkması ile zat-ı Ahmediyenin (
ASM
) semavat ehline
ehemmiyetini ve kıymetini gösterdiği gibi, bu seneki Mi-
raç da zemine ve bu memleket ahalisine kainatça hürme-
tini ve kıymetini gösterip bir keramet gösterdi.
Duanıza muhtaç kardeşiniz
Said Nursî
* * *
Aziz, Sıddık Kardeşlerim,
Bizim kat’iyen şek ve şüphemiz kalmadı ki, bu hiz-
metimizin neticesi olan Risale-i Nur’un serbestiyetini de-
ğil yalnız biz ve bu Anadolu ve alem-i İslâm alkışlıyor, tak-
dir ediyor; belki kainat memnun olup cevv-i sema, feza-i
alem alkışlıyor ki, üç-dört ayda yağmura şiddet-i ihtiyaç
varken gelmedi, yalnız Ankara teslim kararına tevafuk
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 345 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
ahali:
halk
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın
cevv-i sema:
gökyüzü, hava
âlemi, uzay boşluğu.
cihet:
yön
Dua:
Allah'a yalvarma, niyaz
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet
ehil:
sahip, malik, yetki sahibi
olan
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri
feza-yı âlem:
âlemin fezası,
uzay.
hakikat-ı Mirac:
Mirac gerçe-
ği, Miracın hak ve hakikat ol-
duğu
hususî:
özel
hürmet:
saygı
ihtimal:
olabilirlik
inayet:
yardım, ihsan, lütuf
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler
kat'iyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle
keramet:
Allah'ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler veya tabiatüstü hâdiseler
keramet-i kübra:
en büyük
keramet.
kesretli:
çokluğu olan, çok
fazla.
kıymet:
değer
Miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin,
Recep ayının 27. gecesinde
Cenab-ı Hakkın huzuruna ru-
hen, cismen, hâlen çıkması
mu'cizesi.
mu'cize-i Ahmediye:
Hz. Pey-
gamber (s.a.v)'in mu’cizesi
rahmet:
Allah'ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî'nin eserlerinin
adı.
semavat:
semalar, gökler
serbestiyet:
serbestlik, rahat ve
serbest olma hâli
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı ve
hakikati tereddütsüz kabullenen
şeair-i İslâmiye:
İslâm’a ait işaret-
ler, İslâm’a sembol olmuş iş ve
ibadetler.
şek:
şüphe, zan, tereddüt
şiddet-i ihtiyaç:
ihtiyacın, muhtaç
olmanın şiddeti, ihtiyacın çok fazla
olması.
takdir:
kıymet verme, değer biç-
me
tekdir:
azarlama
tesadüf:
rastlantı
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbiri-
ne denk gelme
zat-ı Ahmediye:
Hz. Peygamberin
zatı, kişiliği.
zemin:
yeryüzü
zerre:
pek ufak parça, en küçük
parça