zındıklar! Risalei’n-Nur’a ilişmeyiniz. Eğer ilişirseniz, ya-
kında sizi bekleyen belâlar, sel gibi başınıza yağacaktır”
diye on seneden beri kerratla söylüyorlardı. Bu hususta
şahit olduğumuz felâketlerden,
Birincisi:
Dört sene evvel Erzincan’da ve İzmir civarın-
da vukua gelen hareket-i arz olmuştur. O vakitler mü-
nafıklar, desiselerle Isparta mıntıkasında Sava ve Kuleö-
nü ve civarı köylerdeki Risale-i Nur talebelerine iliştiler.
Otuz-kırk kadar Risale-i Nur talebelerini “Camie gitmiyor-
sunuz, takke giyiyorsunuz, tarikat dersi veriyorsunuz” di-
ye mahkemeye sevk etmişlerdi. Cenab-ı Hak, İzmir civa-
rına ve Azerîleri ve civarındaki halkı dehşetler içinde bı-
rakan zelzelelerle Risale-i Nur’un bir vesile-i def-i belâ ol-
duğunu gösterdi. Bu zelzelelerden bir hafta sonra, mah-
kemeye sevk edilmiş olan o kardeşlerimizin hepsi beraat
ettirilerek kurtulmuşlardı.
İkincisi:
Yine vakit vakit Risale-i Nur Talebelerinin ar-
kalarında koşmakta devam eden mülhitler, hatt-ı Kur’ân
ile çocuk okuttuklarını bahane ederek Isparta’da müte-
veffa Mehmed Zühtü (rahmetullahi aleyh) ile Sava Karye-
sinden Hafız Mehmed (rahmetullahi aleyh) ismindeki iki
Risalei’n-Nur Talebesine hücum etmişler. Nur dersini
okuyan çocukları, bu iki kardeşimizin evlerinden alınan
Risale-i Nur eczalarıyla birlikte mahkemeye sevk edilmiş.
Merhum Mehmed Zühtü, para cezasıyla mahkûm edil-
mek istenilmiş. Neticede, merkezi Erbaa ve Tokat’ta vu-
kua gelen ikinci bir korkunç zelzele ile Cenab-ı Hak,
Risalei’n-Nur bir vesile-i def-i belâ olmakla şakirtlerine
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 349 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
bahane:
asıl sebebi gizlemek
için ileri sürülen uydurma se-
bep.
belâ:
musibet, sıkıntı.
berat:
nişan, rütbe ve imtiyaz
için verilen belge, kurtuluş
belgesi.
civar:
çevre, yöre, etraf.
dehşet:
büyük tehlike karşı-
sında korkma ve şaşırıp kal-
ma.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısım-
lar.
evvel:
önce.
felâket:
musibet, büyük dert,
bela.
hareket-i arz:
yer sarsıntısı,
zelzele, deprem.
hatt-ı Kur’ân:
Kur’ân yazısı.
hücûm:
saldırma.
karye:
köy.
kerrat:
kereler, defalar, kezler.
mahkûm:
bir mahkemece hü-
küm giymiş, hükümlü.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş, ölü.
mıntıka:
bölge, taraf, cihet.
mülhit:
İslâm dininden ayrılan,
Allah’ı inkar eden, dinsiz,
imansız.
münafık:
nifak sokan, arabo-
zucu; kalbinde küfrü gizlediği
halde Müslüman görünen.
müteveffâ:
vefat etmiş, öl-
müş, ölen; ölü.
rahmetullahi aleyh:
Allah’ın
rahmeti onun üzerine olsun.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sevk:
gönderme.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
tarikat:
Allah’a ulaşmak için
şeyhin gözetiminde müridin takip
edeceği terbiye usul ve yolu.
vesile-i def-i bela:
belayı, musibe-
ti defetmeye vesile olan.
vuku:
olma, gerçekleşme, meyda-
na gelme.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.