Sikke-i Tasdik-i Gaybi - page 351

sıkıntı içerisinde yaşattırılıyor, ufunetli, rutubetli, zulmet-
li, havasız bir yerde bütün bütün konuşmaktan ve temas-
tan men edilmek suretiyle haps-i münferidde azap çekti-
riliyordu.
İşte bu sıralarda Denizli zindanının bu dehşetli ıztırap-
larını geçirmekte idik. Allah’tan başka hiçbir istinadgâh-
ları bulunmayan bu biçarelerin bir kısmı Kastamonu’dan,
diğer bir kısmı İnebolu’dan, diğer bir kısmı da İstan-
bul’dan henüz gelmemişlerdi. Şu vatanın her köşesinde
hak ve hakikat için çırpınan ve saf kalbleriyle necatları
için Rabb-i Rahîmlerine iltica eden pek çok masumların
semavatı delip geçen Arşürrahman’a dayanan ahları bo-
şa gitmedi. Allahü Zülcelâl Hazretleri, o mübarek Üsta-
dımızın Isparta’da söylediği gibi, masumları cennete gö-
türen, zalimleri cehenneme yuvarlayan dehşetli bir diğer
zelzeleyi gönderdi. Karşısında Risalei’n-Nur müdafaa va-
ziyetinde bulunmamasından çok haneler harap oldu, çok
insanlar enkaz altında ezildi, çokları sokak ortalarında
kaldı. Henüz memleketlerinin hapishanelerinde bulunan
kardeşlerimizden Kastamonu’dan Mehmed Feyzi ve Sa-
dık ve Emin ve Hilmi ve İnebolu’dan Ahmed Nazif, De-
nizli Hapishanesine sevk edildiklerinde şu malûmatı ver-
diler:
“Zelzele tam gece saat sekizde başladı. Bütün arka-
daşlar, Lâ ilâhe illâllah zikrine devam ediyorduk. Zelzele
bütün şiddetiyle devam etmekte idi. O sırada hatırımıza
geldi: Risalei’n-Nur’u aşkla ve bir saikle üç-beş defa
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 351 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
Allahü Zülcelal:
sonsuz celal
ve büyüklük sahibi olan Allah.
Arşürrahman:
Rahman olan
Allah’ın arşı.
aşk:
Allah sevgisi.
azap:
eziyet, işkence; büyük
sıkıntı, şiddetli acı.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
hâk:
doğru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, doğruluk.
hane:
ev.
haps-i münferit:
hapishanede
bir kişilik hücre.
ıztırap:
kuvvetli acı, aşırı elem,
azap.
iltica:
sığınma, güvenme, da-
yanma.
istinatgâh:
dayanak noktası,
güvenilecek yer.
lâ ilâhe illallah:
Allah’tan baş-
ka ilah yoktur.
malûmat:
bilgiler.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz.
men:
yasak etme, engelleme.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müdafaa:
savunma.
necat:
kurtuluş, kurtulma.
Rabb-i Rahîm:
şefkat ve mer-
hamet sahibi olan Cenab-ı
Hak.
saf:
hâlis, temiz kalpli, hilekâr
olmayan.
sâik:
sebep olan, güdüleyen,
âmil.
semavat:
semalar, gökler.
sevk:
gönderme.
suret:
biçim, şekil, tarz.
ufunet:
kötü ve pis koku, çü-
rük koku.
vaziyet:
durum.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zikir:
Allah’ın adlarını anarak dua
etme, Allah’ı anma.
zindan:
hapishane.
zulmet:
karanlık.
1...,341,342,343,344,345,346,347,348,349,350 352,353,354,355,356,357,358,359,360,361,...560
Powered by FlippingBook