Evet Risale-i Nur serbestiyetinden ben Risale-i Nur’un bir
şakirdi olmak itibarıyla, kendi hisseme düşen bu kâr ve
neticeyi, binler altın lira kadar kazancım var kanaat edi-
yorum. Başka yüz binler Risale-i Nur Şakirtleri ve takvi-
ye-i imana muhtaç ehl-i imanın istifadeleri buna kıyas edil-
sin.
Evet, dinin, şeriatın ve Kur’ân ın yüzden ziyade tılsım-
larını, muammalarını hal ve keşfeden; ve en muannit
dinsizleri susturup ilzam eden; ve Miraç ve haşr-i cisma-
ni gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur’ân hakikat-
lerini en mütemerrid ve en muannit filozoflara ve zındık-
lara karşı güneş gibi ispat eden ve onların bir kısmını
imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette küre-i arz ve
küre-i havaiyeyi kendi ile alakadar eder ve bu asrı ve is-
tikbali kendiyle meşgul edecek bir hakikat-i Kur’âniyedir
ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.
(1)
»/
bÉn
Ñr
dGn
ƒo
g»/
bÉn
Ñr
dn
G
Emirdağ’inda kardeşiniz
Said Nursî
* * *
Risale-i Nur’un Kahramanı Hüsrev Tarafından
Kaleme Alınmıştır
(2)
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°Sp
ÉH
Risalei’n-Nur’un kerametlerindendir ki: Üstadımız Ra-
dıyallahü Anh, çok defa Risalelerde, “Ey mülhidler ve ey
alâkadar:
ilgili, ilişki
asr:
yüzyıl
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar
ehl-i iman:
inananlar, iman sahip-
leri
elmas:
çok kıymetli bir mücevher.
filozof:
felsefe ile uğraşan
hakikat:
gerçek, esas
hakikat-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikatı, Kur’ân’ın ifade ettiği gerçek
haşr-i cismanî:
cisimle, cesetle di-
rilme, ruhla beraber bedenlerin ve
vücutların haşri.
hisse:
pay, nasip
ilzam:
susturma, cevap veremez
hâle getirme
iman:
inanç, itikat
ispat:
doğruyu delillerle gösterme
istifade:
faydalanma, yararlanma
istikbal:
gelecek
kanaat:
inanma, görüş, fikir
kat’iyen:
katî olarak, kesin olarak,
kesinlikle.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller veya ta-
biatüstü hâdiseler.
keşif:
gizli bir şeyi veya bir sırrı
kalp gözüyle görerek öğrenme
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi başka
bir şeye benzeterek hüküm ver-
me
küre-i arz:
yer küre, dünya
küre-i havaiye:
hava küre, atmos-
fer.
miraç:
Peygamberimiz Hz. Mu-
hammed (asm) Efendimizin, Recep
ayının 27. gecesinde Cenab-ı Hak-
kın huzuruna ruhen, cismen,
hâlen çıkması mu’cizesi.
muamma:
anlaşılmaz, çözül-
mesi güç iş, anlamı gizli ve güç
anlaşılır söz
muannit:
inatçı, ayak direyen.
mülhit:
İslâm dininden ayrılan,
Allah’ı inkar eden, dinsiz,
imansız.
mütemerrit:
temerrüt eden,
inatçı, kötü fiilinde inatlaşan
Radıyallahü Anh:
Allah ondan
razı olsun.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hak-
kı ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
şakirt:
talebe, öğrenci
şek:
şüphe, zan, tereddüt.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
İlâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi
takviye-i iman:
iman takviye-
si, inancın kuvvetlenmesi.
tılsım:
herkesin bilip çözeme-
diği gizli sır
zındık:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’ı inkâr eden,
imansız, münkir
ziyade:
çok, fazla
1.
Bâkî olan ancak Allah’tır.
2.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
P
ARLAK
F
IKRALAR
| 348 | SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ