Daha sonra başka bir gazetede tamamlayıcı ve hayret
verici şu malûmatları gördüm: Zelzeleden evvel kediler,
köpekler üçer-beşer olarak toplanmışlar, düşünceli, hü-
zünlü gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber
oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve
gerekse olmadan evvel ve olduktan sonra da bu hayvan-
lardan hiçbiri görünmemiş, kasabalardan uzaklaşarak kır-
lara gitmişler. Bir garibi de şu ki: Bu hayvanlar isyanımız-
dan mütevellit olarak başımıza gelecek felâketleri lisan-ı
halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz
diyerek taaccüp ediyorlar.
İşte Üstadımız Bediüzzaman, uzun senelerden beri:
“Zındıklar Risalei’n-Nur’a dokunmasınlar ve şakirtlerine
ilişmesinler. Eğer dokunurlar ve ilişirlerse, yakından bek-
leyen felâketler onları yüz defa pişman edecek!” diye
Risalei’n-Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde, işte
zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört haki-
katlı felâket daha...
Cenab-ı Hak bize ve Risalei’n-Nur’a taarruz edenlerin
kalblerine iman ve başlarına hakikatı görecek akıl ihsan
etsin, bizi bu zindanlardan, onları da bu felâketlerden kur-
tarsın. Âmin.
Mevkuf
Hüsrev
* * *
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 355 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
evvel:
önce.
felâket:
musibet, büyük dert,
bela.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
hakikat:
gerçek, esas.
hüzn:
keder, tasa, gam.
ihsan:
bağışlama, ikram etme,
lütuf.
iman:
inanç, itikat.
isyan:
Allah’ın emirlerini yeri-
ne getirmeme ve yasakların-
dan kaçınmama, dinin emirle-
rine karşı gelme ve günah işle-
me.
lisan-ı hâl:
hâl dili, bir şeyin
duruşu ve görünüşü ile bir
mana ifade etmesi.
malûmat:
bilgiler.
mevkuf:
tevkif edilmiş, hapse-
dilmiş, tutuklu.
müddet:
süre, zaman.
mütevellid:
meydana gelmiş, ileri
gelmiş, hasıl olmuş.
şakirt:
talebe, öğrenci.
taaccüp:
şaşma, hayret etme, şa-
şakalma.
taarruz:
saldırma, sataşma, ilişme.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zındık:
Allah’a ve ahirete inanma-
yan, Allah’ı inkâr eden, imansız,
münkir.
zindan:
hapishane.