uçmadı, ürkmedi. Ben de okuyordum; ekmek bıraktım,
yemedi. Yine kapıyı açtım, çıktım, yarım dakikada gel-
dim, o misafir kayboldu. Sonra bana hizmet eden çocuk
geldi, dedi ki: “Ben bu gece gördüm ki, Merhum Hafız
Ali'nin (
RH
) kardeşi yanımıza gelmiş.” Ben de dedim: “Ha-
fız Ali ve Hüsrev gibi bir kardeşimiz buraya gelecek.” Ay-
nı günde, iki saat sonra çocuk geldi, dedi: Hafız Mustafa
geldi; hem Risale-i Nur’un serbestiyetinin müjdesini, hem
mahkemedeki kitaplarını da kısmen getirdi; hem serçe
kuşunun ve benim rüyamın, hem kuddüs kuşunun tabiri-
ni ispat etti ki, tesadüf olmadığını gösterdi. Acaba, em-
salsiz bir tarzda hem serçe kuşu acip bir surette, hem kud-
düs kuşu garip bir surette gelip bakması, sonra kaybol-
ması ve masum çocuğun rüyası tam tamına çıkması, hem
Risale-i Nur’un Hafız Ali gibi bir zatın eliyle buraya gel-
mesinin aynı zamanına tevafuku hiç tesadüf olabilir mi?
Hiçbir ihtimali var mı ki, bir beşaret-i gaybiye olmasın?
(HAŞİYE)
Evet, bu mesele, küçük bir mesele değil; kainat ve
hayvanat ile alakadardır.
SİKKE-İ TASDİK-İ GAYBÎ | 347 |
G
ÜZEL
M
EKTUPLAR
acip:
tuhaf, hayrette bırakan
alâkadar:
ilgili, ilişki
beşaret-i gaybiye:
gayptan
gelen müjde.
emare:
alâmet, belirti, nişan
emsalsiz:
benzersiz
Ezcümle:
bu cümleden olarak
hârika:
olağanüstü
hayvânat:
hayvanlar
hilâf-ı âdet:
âdete aykırı.
ihtimal:
olabilirlik
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler
keramet-i Nuriye:
Risale-i
Nur’a ait keramet.
kısmen:
kısmî olarak, bir kısım
kuddüs:
kusur, eksiklik ve
noksanlıktan, temiz olan, fazi-
let ve güzelliklerle övülen,
noksanlığı gerektirecek şey-
lerden son derece münezzeh
olan, izzet ve kibriya sahibi Al-
lah.
masum:
suçsuz, günahsız, saf,
temiz
meal:
mana, anlam, mefhum
mesele:
önemli konu
mesele:
önemli konu
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
serbestiyet:
serbestlik, rahat
ve serbest olma hâli
suret:
biçim, şekil, tarz
tabir:
yorum, yorumlama.
tarz:
biçim, şekil
tesadüf:
rastlantı
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içerisin-
de birbirine denk gelme
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma; doğru çıkarma
HAŞİYE:
Hem bu kuşların Risâle-i Nur’la alâkadarlıklarını teyit eden çok
emareler var.
Ezcümle:
O kuşların alakadarlığını gösteren mektup Milas’a gittiği ay-
nı vakitte garip bir tarzda kuddüs kuşu o mektubun meâlini vaziyetiyle
teyit ettiği gibi; aynı mektup İnebolu’da geceleyin okunurken büyük bir
gece kuşu harika bir tarzda pencereye gelip, kanadıyla vurup, durup
dinlemesi; aynı mektup Sava’da okunurken bir defa iki çekirge üstüne
gelip, durup neticeye kadar durmaları; bir defa da serçe ve bülbül kuş-
ları aynı mektubun okunmasında pervane gibi uçup alakadarlık göster-
meleri; ve Isparta’da Hüsrev’in evinde aynı mektup okunurken, bülbül
kuşu hilâf-ı âdet salona gelmesi, alakadarlığını göstermesi gibi çok
emâreler, bu keramet-i Nuriyeyi teyit ediyor.
vaziyet:
durum
zat:
kişi, şahıs