Muhakemat - page 46

Muhakkikin şe’ni, gavvas olmak, zamanın tesiratından
tecerrüt etmek, mazinin a’makına girmek, mantığın te-
razisiyle tartmak, her şeyin menbaını bulmaktır.
Bu hakikate beni muttali eden: Bir vakit sabavetimde
ay tutuldu; validemden sual ettim.
dedi ki: “Yılan ayı yutmuş.”
dedim: “neden daha görünüyor?”
dedi ki: “Asumanın yılanı nimşeffaftır.”
İşte bak; nasıl teşbih hakikat olup haylûletiyle hakikat-i
hâli münhasıf etmiştir. zira mail-i kamer, mıntıkatü’l-bü-
ruç ile re’s ve zenepte tekatu ettiklerinden, o iki daire-i mev-
humeden iki kavsi, yılanın müradifi olan tınnîn ile, ehl-i
hey’et, bir teşbihe binaen tesmiye eylediler. zaten ay, re’s
veya zenebe ve güneş dahi ötekisine gelirse, Arz’ın haylû-
letiyle inhısaf vuku bulur.
ey benim şu müşevveş sözlerimden usanmayan zat!
Bu Mukaddemeye dahi dikkat et. Bir hurdebin ile bak.
zira, bu asıl üzerine pek çok hurafat ve hilâfat tevellüt
ederler. Mantığı ve belâgati rehber etmek gerektir.
Hatime
Mana-i hakikînin bir sikkesi olmak gerektir. o sikkeyi
teşhis eden, makasıd-ı şeriatın muvazenesinden hasıl
olan hüsn-i mücerrettir. Mecazın cevazı ise, belâgatin şe-
raiti tahtında olmak gerektir. Yoksa, mecazı hakikat ve
a’mak:
derinlikler.
arz:
yer, dünya.
asuman:
gökyüzü, sema.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makamın ica-
bına göre söylenmesini ö€reten
ilmin adı, edebiyat kaideleri ile il-
gili ilim.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
cevaz:
caiz olma, izin, ruhsat, ya-
pılmasına teşvik olunmayan, an-
cak mâni de olunmayan iş.
daire-i mevhume:
hakikatte ol-
mayan, oldu€u varsayılan daire.
ehl-i hey’et:
astronomi ilmiyle
u€raşanlar.
gavvas:
dalgıç.
hakikat:
kelimenin gerçek anla-
mında kullanılması, mecazî ma-
nada kullanılmaması.
hakikat-i hâl:
durumun gerçek
yönü, işin aslı.
hasıl:
meydana gelme, ortaya
çıkma.
hatime:
son söz.
haylûlet:
yolu kapama, araya gir-
me, mâni olma, araya girip engel
olma.
hilafat:
zıtlar, zıtlıklar.
hurafat:
hurafeler, bâtıl inanışlar.
hurdebin:
mikroskop.
hüsn-i mücerret:
soyut güzellik.
inhisaf:
tutulma, ay tutulması.
kavs:
yay.
mail-i kamer:
Ay’ın yörüngesi.
makasıd-ı şeriat:
şeriatın mak-
satları, gayeleri.
mana-i hakikî:
gerçek, do€ru,
asıl, mana.
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 46 | MuhakeMat
mazi:
geçmiş zaman.
menba:
kaynak.
mıntıkatü’l-bürûc:
on iki
burcun bulundu€u tutulma
dairesi.
muhakkikîn:
muhakkikler,
hakikatı bulup meydana çı-
karanlar, hakikati araştıranlar.
mukaddeme:
başta ve asıl
maksada girmeden önce söy-
lenen veya yazılan şey.
muttali:
bir işten haberi olan,
bilgili, haberdar.
muvazene:
denge, ölçü.
münhâsif:
sönük kalan, göl-
gede kalmış.
müradif:
aynı manayı taşı-
yan, eş anlamlı.
müşevveş:
teşevvüşe u€ra-
mış, düzensiz, karmakarışık.
nimşeffaf:
yarı saydam, yarı
şeffaf.
re’s:
baş.
sabavet:
sabilik, çocukluk.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sual:
sorma.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
şerait:
şartlar.
taht:
alt.
tecerrüt:
soyunma, soyutlan-
ma, uzak olma.
tekatu:
kesme, kesişme, ça-
tışma.
tesirat:
etkiler, tesirler.
tesmiye:
isimlendirme, ad
verme.
teşbih:
benzetme.
teşhis:
tanıma, fark etme, ne
oldu€unu anlama.
tevellüt:
do€ma, do€um.
tinnîn:
büyük yılan, ejderha.
valide:
ana, anne.
vuku:
olma, meydana gelme.
zat:
kişi, şahıs.
zenep:
kuyruk.
1...,36,37,38,39,40,41,42,43,44,45 47,48,49,50,51,52,53,54,55,56,...332
Powered by FlippingBook