Muhakemat - page 37

sonra hak olarak kabul edildiler, çok şübeh ve şükûkâta
sebebiyet verdiler.
Hem de, vakta ki şu İsrailiyat, kitap ve sünnetin bazı
imaatlarına merci ve bazı mefahimlerine bir münasebet-
le mehaz olabilirler idi –fakat, âyât ve hadisin manaları
değil. Belki, faraza doğru olsalar idi, masadak ve efradın-
dan olmaları mümkün olduğundan, sû-i ihtiyârlarıyla
başka bir mehazı bulmayan veya atf-ı nazar etmeyen za-
hirperestler, bazı âyât ve ehadisi o hikâyat-ı İsrailiyeye
tatbik ederek tefsir eylediler. Hâlbuki,
Kur’ân’ı tefsir ede-
cek, yine Kur’ân ve hadis-i sahihtir. Yoksa, ahkâmı
mensuh olduğu gibi, kasası dahi muharrefe olan İncil ve
Tevrat değildir.
evet,
masadak ile mana ayrıdırlar.
Hâlbuki, masadak
olmaya mümkün olan şey, mana yerine ikame olundu.
Çok da imkânat vukuata karıştırıldı.
Hem de, vakta hikmet-i Yunaniyeyi Müslüman etmek
için Me’mun’un asrında tercüme olundu. Fakat, pek çok
esatir ve hurafatın menbaından çıkan o hikmet, bir dere-
ce müteaffine olduğundan, safiye olan efkâr-ı Arab’ın iç-
lerine tedahül ettiğinden, bir derece efkârları karıştırdığı
gibi, tahkikten taklide bir yol açtı.
Hem de âb-ı hayat olan İslâmiyet’ten kariha-i fıtriyele-
riyle istinbat etmeye kabil iken, o hikmetin telemmüzüne
tenezzül ettiler. evet, nasıl ki ihtilât-ı A’cam ile kelâm-ı
Mudarinin melekesi fesada yüz tutmakla muhakkikîn-i ule-
ma o melekeyi muhafaza etmek için ulûm-i Arabiyenin
MuhakeMat | 37 |
u
nsuru
l
-H
akikaT
‹slama karıştı€ı bilinen şeyler.
istinbat:
bir söz veya işten gizli
bir mana çıkarma.
kabil:
kabiliyetli, yetenekli.
kariha-i fıtriye:
yaratılıştan veri-
len düşünme ve fikir kabiliyeti.
kasas:
kıssalar, hikâyeler.
kelâm-ı Mudarî:
Arab kabilele-
rinden Mudar kabilesinin konuş-
tu€u Arabca. Kur’ân-ı Kerîm bu
lehçe üzerine nazil olmuştur, en
fasih Arabcadır.
masadak:
do€rulayıcı, tasdik et-
mek.
mefahim:
mefhumlar, kavramlar.
mehaz:
menba, bir şeyin aslının
alındı€ı kaymak.
meleke:
bir şeyi çok kez tekrarla-
yarak ve tecrübe ederek meyda-
na gelen bilgi ve maharet.
menba:
kaynak.
mensuh:
hükmü kaldırılmış, nes-
holunmuş, hükümsüz bırakılmış.
merci:
merkez, kaynak.
muhafaza:
koruma.
muhakkikîn-i ulemâ:
hakikati
araştırıp bulan âlimler.
muharrefe:
tahrif olmuş, bozul-
muş, de€iştirilmiş şeyler.
münasebet:
vesile, -dan dolayı.
müteaffine:
taaffün eden, bozul-
muş, çürüyüp kokuşmuş olan.
safiye:
saf olan, duru, katıksız,
katışıksız.
sebebiyet:
sebep olma.
sû-i ihtiyâr:
kötü seçim, seçme-
nin fenalı€ı.
Sünnet:
Hz. Muhammed’in (asm)
Kur’ân dışında, Müslümanlara ör-
nek olan mübarek söz, fiil ve
emirleri, kabulleri veya takrirleri.
şübeh:
şüpheler, kuşkular.
şükûkât:
şekler, şüpheler, zanlar.
tahkik:
do€ru olup olmadı€ını
araştırmak, inandı€ı şeylerin aslı-
nı, esasını bilerek inanma.
tatbik:
uydurma, uygulama.
tedahül:
içine girme.
tefsîr:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı, açıklaması.
telemmüz:
talebelik etme, bir
şeyi ö€renmek için devam etme.
tenezzül:
inme, alçalma.
ulûm-i arabiye:
Arabça ilimler,
Arab dilini çeşitli bakımlardan in-
celeyen çeşitli ilimler.
vakta:
ne zaman, ne vakit.
vukuat:
vuku bulan şeyler, hadi-
seler, olaylar.
zahirperest:
dış görünüşe kıymet
veren, dış görünüşe dikkat edip iç
yüze aldırış etmeyen.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
ahkâm:
dinî hükümler, emir-
ler.
atf-ı nazar:
bakma, nazarını o
tarafa çevirme.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
efkâr-ı arab:
Arab halkının fi-
kirleri, düşünceleri.
efrat:
fertler.
ehadis:
Hz. Peygamberin söz-
leri.
esatir:
uydurma hikâyeler,
efsaneler, yalanlar, masal ne-
vinden şeyler, mitoloji.
faraza:
farz edelim ki, öyle
sayalım ki, söz gelişi.
fesat:
bozukluk, karışıklık, ni-
fak.
hadis-i sahih:
sahih hadis,
hakkında şüphe edilemeyen
ve do€ru senetlere ve râvile-
re isnat edilerek müspet ola-
rak kesin bilinen hadis-i ne-
bevîdir.
hikâyat-ı ‹srailiye:
‹srailiyata
dayanan hikayeler.
hikmet:
hakîmlik, feylesof-
luk.
hikmet-i Yunaniye:
Yunan
felsefesi.
hurafat:
hurafeler, bâtıl ina-
nışlar.
ihtilât-ı a’cam:
Arabların (‹s-
lâmiyetten sonra) Arab olma-
yan milletlerle karışmaları.
ikame:
yerine koyma.
imaat:
ima edilenler, işaretle
dolaylı şekilde anlatılanlar.
imkânat:
imkânları olabilirli-
likler, olması ve olmaması ih-
timal dahilinde olanlar.
‹srailiyat:
Yahudî ve Hrısti-
yanların inanç, ahlak, tarih ve
efsaneye dayalı kültüründen
1...,27,28,29,30,31,32,33,34,35,36 38,39,40,41,42,43,44,45,46,47,...332
Powered by FlippingBook