Muhakemat - page 38

kavaidini tedvin ettiler. öyle de, şu hikmet ve İsrailiyat da-
hi, daire-i İslâmiyet’e duhulleriyle beraber, bazı nakkad-ı
muhakkikin-i İslâm temyiz ve tasfiyelerine teşebbüs etti-
ler. Fakat –hayfa!– tamamıyla muvaffak olamadılar.
İş bu kadar da kalmadı. Çünkü, tefsir-i kur’ân’a sarf-ı
himmet edildiği vakit, bazı ehl-i zahir, kur’ân’ın nakliya-
tını bazı İsrailiyata tatbik ve bir kısım akliyatını dahi hik-
met-i mezbureye tevfik ettiler. Çünkü, gördüler ki,
kur’ân makul ve menkule müştemildir. Hadis de öyle.
sonra kitap ve sünnetin bazı nakliyat-ı sadıkalarıyla ve
bazı muharref İsrailiyatın ortasında bir mutabakat ve mü-
nasebet istinbat ettiler.
Hem de hakikî olan akliyatlarıyla mevhum ve mümev-
veh olan şu hikmet arasında bir müşabehet ve muvafa-
kat tevehhüm eylediklerinden, şu mutabakat ve müşabe-
heti kitap ve sünnetin manalarına tefsir ve maksatlarına
beyan zannedip hükmeylediler.
kellâ! sümme kellâ! zira, kitab-ı Mu’cizülbeyan’ın
misdakı i’cazıdır, müfessiri eczasıdır, manası içindedir;
sadefi de dürrdür, meder değildir. Faraza bu mutabakatı
izhar etmekten maksat, o şahid-i sadıkın tezkiyesi için ol-
sa da, yine abestir. zira, kur’ân-ı Mübin, ona mekalid-i
inkıyadı teslim eden öyle akıl ve naklin tezkiyelerinden
pek yüksek ve ganîdir. Çünkü o, onları tezkiye etmezse,
şahadetleri mesmu olamaz.
evet, süreyya’yı serâda değil, semada aramak gerektir.
kur’ân’ın maanisini de esdafında ara. Yoksa karmakarışık
akliyat:
akıl ile araştırılıp buluna-
bilen hususlar, akıl ile elde edile-
bilen aklî bilgiler.
daire-i ‹slâmiyet:
‹slâmiyet da-
iresi.
duhul:
içeri girme, dahil oluş.
dürr:
inci, inci tanesi.
ecza:
cüz’ler, parçalar, kısımlar.
ehl-i zahir:
dış görünüşe bakan-
lar, sadece dış görünüşle ilgile-
nenler.
esdaf:
sedefler, inci kabukları.
faraza:
farz edelim ki, öyle saya-
lım ki, söz gelişi.
ganî:
zengin, varlıklı, ihtiyacı ol-
mayan, doygun.
hayfâ:
eyvah, yazıklar olsun.
hikmet:
felsefe.
hikmet-i mezbure:
zikredilen,
adı geçen felsefe.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
‹srailiyat:
Yahudî ve Hrıstiyanla-
rın inanç, ahlak, tarih ve efsaneye
dayalı kültüründen ‹slama karıştı-
€ı bilinen şeyler.
istinbat:
bir söz veya işten gizli
bir mana çıkarma.
izhar:
gösterme, açı€a vurma.
kavait:
dil bilgisi kurallarından
bahseden kitap.
kellâ:
hiç bir zaman, asla,
kat’iyen, kesinlikle.
kitab-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
maları ile akılları benzerini yap-
maktan aciz bırakan kitap.
kur’ân-ı Mübin:
hak ve hakikati
açıklayan Kur’ân.
maani:
manalar, anlamlar.
makalid-i inkıyat:
inkıyat, ba€lı-
lık kilitleri.
meder:
kuru çamur, kuru balçık;
kerpiç.
menkul:
nakledilen, aklî olmayıp
mukaddes kitapla bildirilen.
mesmu:
dinlemeye de€er, dinle-
nilir.
mevhum:
hakikatte olmayan,
vehim ve hayal ürünü olan.
misdak:
bir şeyin do€ru oldu€u-
nu ispata yarayan şey, kriter, öl-
çüt.
muharref:
tahrif edilmiş, de€işti-
rilmiş, asıl manasından uzaklaştı-
rılmış.
mutabakat:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
muvafakat:
uyma, uyuşma, uy-
gunluk.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
müfessir:
Kur’ân-ı Kerîm’in met-
nini tefsir, şerh ve izah eden ‹s-
lâm âlimi.
mümevveh:
düzme, uydurma.
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 38 | MuhakeMat
münasebet:
ilgi, ilişki, ba€.
müşabehet:
benzeme, ben-
zeyiş.
müştemil:
şümulüne alan,
içine alan.
nakkâd-ı muhakkıkîn-i ‹s-
lam:
aslına uygun aktarma.
nakil:
Kur’ân-ı Kerîm, hadis-i
şerif gibi ‹slâmın aslî kaynak-
ları, nakil.
nakliyat-ı sadıka:
doğru
aktarmalar, nakiller.
sadef:
sedef, inci kabu€u.
sarf-ı himmet:
himmetini
sarfetmek, gayret göstermek.
serâ:
arz, yeryüzü.
sümme:
tekrar ve tekrar.
Sünnet:
Hz. Muhammed’in
(asm) Kur’ân dışında, Müslü-
manlara örnek olan mübarek
söz, fiil ve emirleri, kabulleri
veya takrirleri.
Süreyya:
Ülker yıldızı, pervin.
şahadet:
şahit olma, şahitlik,
tanıklık.
şahid-i sadık:
do€ru sözlü şa-
hit.
tasfiye:
temizleme, arıtma.
tatbik:
, uygulama.
tedvin:
bir konudaki bilgileri
toplayıp kitap haline getirme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tefsir-i kur’ân:
Kur’ân tefsiri,
Kur’ân’ın açıklaması.
temyiz:
inceleyip seçme,
ayırdetme.
teşebbüs:
girişim, bir işi yap-
mak için harekete geçme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizli€e ve korkuya düşme.
tevfik:
uygun hale getirme.
tezkiye:
temizleme, arıtma.
1...,28,29,30,31,32,33,34,35,36,37 39,40,41,42,43,44,45,46,47,48,...332
Powered by FlippingBook