Hatime
•
İhsan-ı İlâhîden fazla ihsan, ihsan değildir.
•
Bir dane-i hakikat, bir harman hayalâta müreccah-
tır.
•
İhsan-ı İlâhî ile tavsifte kanaat etmek farzdır.
•
Cemiyete dâhil olan, cemiyetin nizamını ihlâl etme-
mek gerektir.
•
Bir şeyin şerefi neslinde değildir, zatındadır.
•
Bir şeyin aslını gösteren semeresidir.
•
Birinin malına başka mal –velev kıymetli de olsa–
karışırsa, malını kıymetsiz ettiği gibi, haczetmesine dahi
sebep olur.
Şimdi bu noktalara istinaden derim ki:
terğip veya terhip için avamperestâne terviç ve teşvik
ile, bazı ehadis-i mevzuayı İbni Abbas gibi zatlara isnat
etmek büyük bir cehalettir.
evet, hak müstağnidir, hakikat ise zengindir; tenvir-i
kulûba ziyaları kâfidir. Müfessir-i kur’ân olan ehadis-i sa-
hiha bize kifayet eder. Ve mantığın mizanıyla tartılmış
olan tevarih-i sahihaya kanaat ederiz.
®
avamperestâne:
şiddetli halk ta-
raftarı olan birine yakışır surette.
cehalet:
cahillik, ilimden yoksun
olma, ‹lahî hakikatlerden haber-
siz olma.
cemiyet:
manevî birlik teşkil
eden topluluk.
dahil:
girme, içinde olma.
dane-i hakikat:
hakikat çekirde-
€i, tohumu.
ehadis-i mevzua:
uydurma ha-
disler.
ehadis-i sahiha:
sahih hadisler,
Hz. Peygambere ait oldu€u kesin
olan hadisler.
farz:
kesin yapılması gerekli olan;
‹slâmiyette kesin olarak yapılma-
sı gereken emir.
hacz:
malı kanuna uygun olarak
sattırmayıp alıkoyma.
hak:
do€ruluk, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek.
hatime:
son söz.
hayalât:
hayaller, hülyalar.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
ihsan:
ba€ışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ihsan-ı ‹lâhî:
‹lâhî ihsan; Cenab-ı
Hakkın mahlûkatına ihsan etti€i
bütün nimetler, ikramlar, hediye-
u
nsuru
’
l
-H
akikaT
| 44 | MuhakeMat
ler, ba€ışlar.
isnâd:
dayandırma, mal et-
me, bir şeyi bir kimseye ait
gösterme.
istinaden:
istinat ederek, da-
yanarak.
kâfî:
yeter, elverir.
kanaat:
hırs göstermeden
kısmetine razı olmak, elinde-
ki ile yetinmek.
kıymet:
de€er.
kifayet:
kâfi miktarda olma,
yeterlilik.
mizan:
terazi, ölçü.
müfessir-i kur’ân:
Kur’ân’ı
tefsir eden, açıklayan.
müreccah:
tercih edilen, üs-
tün tutulan.
müsta€ni:
minnetsiz, ihtiyacı
olmayan, muhtaç bulunma-
yan.
nesil:
soy-sop, zürriyet.
nizam:
düzen.
nokta:
konu ile ilgili bölüm.
semere:
meyve, netice,
sonuç.
şeref:
manevî büyüklük, yü-
celik, onur.
tavsif:
vasıflandırma, nitele-
me.
tenvir-i kulûb:
kalblerin ay-
dınlatılması.
tergip:
ra€bet verme, istek-
lendirme.
terhip:
korkutma.
terviç:
bir fikri tutma, destek-
leme.
tevarih-i sahiha:
tarihî olay-
lara uygun şekilde ve onları
açıklayıcı mahiyette yazılmış
olan, güvenilir tarih kitapları.
velev:
olsa da bile, hatta, is-
ter.
zat:
kişi, şahıs.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.