Muhakemat - page 39

olan senin cebinden arama; zira bulamıyorsun. Bulsan
da, sikke-i belâgat olmadığından, kur’ân kabul etmez.
zira, mukarrerdir: Asıl mana odur ki, elfaz onu sımah-
ta boşalttığı gibi, zihne nüfuz ederek vicdan dahi teşerrüp
etmekle, ezahir-i efkârı feyizyap eden şeydir. Yoksa, baş-
ka şeyin kesret-i tevaggulünden senin hayaline tedahül
eden bazı ihtimalât, veyahut hikmetin ebatılından ve hikâ-
yatın esatirinden sirkat edip cepte doldurarak sonra âyât
ve ehadisin telâfifinde gizletmek, çıkartmak, elde tutmak,
çağırmak ki, “Budur mana; geliniz, alınız” dediğin vakit,
alacağın cevap şudur: “Yâhu! İşte senin manan siliktir,
sikkesi taklittir; nakkàd-ı hakikat reddeder. sultan-ı İ’caz
dahi onu darp edeni tart eder. sen ayet ve hadisin nizam-
larına taarruz ettiğinden, ayet şikâyet edip, hâkim-i belâ-
gat senin hülyanı senin hayalinde hapsedecektir. Ve müş-
teri-i hakikat dahi senin bu metaını almayacaktır. zira, di-
yecek: ‘Ayetin manası dürrdür; bu ise mederdir. Hadisin
mefhumu mühec; bu hemecdir.”
teNVİR İçİN BİR daRBIMeSeL
kürtlerin emsal-i edebiyesindendir: Bir adamın ismi
Alo imiş. Bal hırsızlıyordu. ona denildi: “Hırsızlığın te-
beyyün edecektir.” o da, aldatmak için bir boş petekte
yabancı arıları doldurup, balı başka yerden hırsızlar. kü-
varda saklıyor idi. Biri sual etse idi, derdi: “Bu, bal mü-
hendisi olan arılarımın sanatıdır.” sonra da arıları ile ko-
nuştuğu vakit, müşterek bir lisan ile, “Vız vız jive hingi-
vin jimin” derdi. Yani, “tanin sizden, bal benden…”
MuhakeMat | 39 |
u
nsuru
l
-H
akikaT
müşterek:
ortak.
müşteri-i hakikat:
hakikatin
müşterisi, gerçekleri almayı ve
ö€renmeyi isteyen.
nakkâd-ı hakikat:
hakikati araş-
tırıp bulan.
nizam:
düzen, düzgünlük; kaide,
kanun.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
sımah:
kulak deli€i.
sikke:
alâmet, nişan, turra.
sikke-i belagat:
belagat delili,
mührü.
sirkat:
hırsızlık, çalma.
sual:
soru.
Sultan-ı İ’caz:
i’cazlı sözlerin ve
bütün mucizelerin sultanı olan
Allah.
taarruz:
saldırma, sataşma, iliş-
me.
taklit:
birinin davranış ve işlerinin
şekil ve biçim olarak aynını yap-
ma.
tanin:
vızlama, vızıltı.
tard:
kovma, çıkarma, uzaklaştır-
ma, sürme.
tebeyyün:
meydana çıkma, gö-
rünme, belli olma, anlaşılma.
tedahül:
içine girme.
telâfif:
birbirine girmiş ve sar-
maşmış vaziyette olma, lif lif ol-
ma.
tenvir:
nurlandırma, aydınlatma,
ışıklandırma.
teşerrüp:
karakter hâline getir-
me, meşrep yapma.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kö-
tüden ayırabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
darbımesel:
atasözü, vecize.
darp:
vurma, damgalama.
dürr:
inci, inci tanesi.
ebatıl:
boş, faydasız, esassız
sözler, inançlar.
ehadis:
Hz. Peygamberin söz-
leri.
elfaz:
lafızlar, kelimeler.
emsal-i edebiye:
edebî ör-
nekler, edebiyatla ilgili örnek-
ler.
esatir:
uydurma hikâyeler,
efsaneler, yalanlar, masal ne-
vinden şeyler, mitoloji.
ezâhîr-i efkâr:
düşünce çi-
çekleri, güzel düşünceler.
hadis:
Hz. Muhammed’e
(asm) ait söz, emir, fiil veya
Hz. Peygamberin onayladı€ı
başkasına ait söz, iş veya
davranış.
hâkim-i belagat:
belagata
hükmeden.
hemec:
kıymetsiz, de€ersiz.
hikâyat:
hikâyeler.
hikmet:
felsefe.
hülya:
hayal.
ihtimalât:
ihtimaller, olması
mümkün olan şeyler.
kesret-i tevaggul:
bir konuy-
la çok u€raşma, fazlaca meş-
gul olma.
küvâr:
petek.
lisan:
dil.
meder:
kuru çamur, kuru bal-
çık; kerpiç.
mefhum:
bir sözün ifade etti-
€i mana.
meta:
mal.
mukarrer:
şüphesiz, kesinlik
kazanmış.
mühec:
canlar, ruhlar.
1...,29,30,31,32,33,34,35,36,37,38 40,41,42,43,44,45,46,47,48,49,...332
Powered by FlippingBook