Muhakemat - page 42

Dördüncü Mukaddeme
Şöhret, insanın malı olmayanı da insana mal eder.
Şöyle ki:
Beşerin seciyelerindendir: garip veya kıymettar bir
şeyi, asilzade göstermek için, o kıymettar şeylerin cinsiy-
le müştehir olan zata nispet ve isnat etmektir. Yani, söz-
leri revaç bulmak veya tekzip olunmamak veyahut başka
ağraz için, zalimâne ve istibdatkârâne, bir milletin neta-
ic-i efkârını veya mehasin-i etvarını bir şahısta görüp,
ondan bilirler.
Hâlbuki, o adamın şanındandır, o hediye-i müstebidâ-
neyi reddede… zira, güzel bir sıfat veya ulvî bir san’atla
meşhur olan bir adam, hüsn-i sûrînin maverasını görmek
şanından olan nazar-ı sanatperverânesine haksız olarak,
ona isnat olunan emir arz edilip gösterilir ise, “senin
dest-i hattındır” denilir ise, o emir sanatın tenasüp ve
muvazenesinden naşi olan güzelliğini ihlâl ettiği için, red-
dedip i’raz ve teberri edecektir, “Haşa ve kellâ!” diyecek-
tir.
Bu seciyeye bina ile meşhur kaideye –Bir şey sabit ol-
sa, levazımıyla sabit olur– istinaden, insanlar o şahs-ı
meşhurda tahayyülâtlarına bir nizam verdirmek için muz-
tardırlar ki, çok kuvvet ve azamet ve zekâ gibi levazım-ı
harikulâdeyi isnat etsinler; tâ o şahsın cümle mensubatı-
na merciiyeti mümkün olabilsin. o hâlde, o adam bir
a€raz:
maksatlar, niyetler.
arz edilme:
sunulma.
asilzade:
temiz ve asil olan.
azamet:
büyüklük.
beşer:
insan, insanlık.
binâ:
geçişli, geçissiz, edilgen, dö-
nüşlü fiillerin esasını konu alan
kitap.
cümle:
bütün.
dest-i hat:
elden çıkmış hat, elin
şekillendirdi€i, el sanatı.
emir:
iş, faaliyet.
garip:
tuhaf, hayret verici.
haşa:
asla, katiyen, öyle de€il, Al-
lah göstermesin.
hediye-i müstebidâne:
zorla ve-
rilmiş olan hediye.
hüsn-i sûrî:
dış güzellik, görünüş
ve şekil güzelli€i.
i’raz:
yüz çevirme.
ihlâl:
bozma, zarar verme.
isnat:
dayandırma, mal etme, bir
şeyi bir kimseye ait gösterme.
istibdatkârâne:
istibdat idaresi
gibi, baskı ve zorlama tarzında.
istinaden:
istinat ederek, daya-
narak.
kaide:
kural, esas, düstur.
kellâ:
hiç bir zaman, asla,
kat’iyen, kesinlikle.
kıymettar:
kıymetli, de€erli.
levazım:
lâzım olan şeyler.
levazım-ı harikulâde:
gerekli
olanl akılları hayrette bıraka şey-
ler.
mavera:
görünenin ardı, gerisi,
görünen âlemin ötesi.
u
nsuru
l
-H
akikaT
| 42 | MuhakeMat
mehasin-i etvar:
tavırların,
davranışların güzelli€i.
mensubat:
bir yere mensup
olanlar, bir yerin adamları.
merciiyet:
merkezilik, kay-
nak olan yer, çıkış yeri.
mukaddeme:
başta ve asıl
maksada girmeden önce söy-
lenen veya yazılan şey.
muvazene:
denge, ölçü.
muztar:
çaresiz kalmış, yap-
mak zorunda kalmış.
müştehir:
iştihar bulan, şöh-
ret kazanan, ünlü.
naşi:
neş’et eden, ileri gelen.
nazar-ı sanatperverâne:
sa-
nattan anlayan, sanatı bilen
bakış; sanatı seven, sanatse-
ver bakış.
netaic-i efkâr:
fikirlerin neti-
celeri.
nispet:
bir büyükle, ulu kişiy-
le olan manevî ba€.
nizam:
düzen.
revaç:
ra€bet, kıymet, de€er.
sabit:
ispat edilmiş, ispatlan-
mış.
seciye:
karakter, huy, tabiat.
sıfat:
vasıf, nitelik.
şahs-ı meşhur:
meşhur olan,
herkesin tanıdı€ı şahıs, kişi.
şan:
şöhret, ün; yüksek ma-
kam.
tahayyülât:
tahayyüller, ha-
yalde canlandırmalar.
teberri:
sevmeyip yüz çevir-
me, uzaklaşma.
tekzip:
yalanlama, yalan ol-
du€unu söyleme.
tenasüp:
uyma, uygunluk,
birbirini tutma.
ulvî:
yüksek, yüce.
zalimâne:
zulmedercesine,
zalimce.
zat:
kişi, şahıs.
1...,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41 43,44,45,46,47,48,49,50,51,52,...332
Powered by FlippingBook