öyle bir dava-i azîmede –ki, bütün ezkiya-i âlemin
nazarlarını dikkate celp eder– bilâperva ve nihayet vüsuk
ile müddeasına mukaddeme olarak, o esrar ve ahvalin
ukad-i hayatiyeleri hükmünde olan esaslarını zikretmekle
beraber, kütüb-i salifenin ittifak noktalarında musaddık ve
ihtilâf noktalarında musahhih olarak kasas ve ahval-i en-
biyayı bize hikâye etmesi, sıdk ve nübüvvetini intaç eder.
Teznip:
Cemi enbiyanın delâil-i nübüvvetleri sıdk-ı
Muhammed’e
(
AsM
)
delildir ve cemi mu’cizatları Muham-
med’in bir mu’cize-i maneviyesidir (aleyhimüsselâm).
Bunda dikkat edersen anlayacaksın.
iŞarET
Ey birader!.. Bazen kasem, bürhanın yerini tutar. Zira
bürhanı tazammun eder. Öyle ise:
p
¥Én
ªr
Yn
G »/
a o
¬`n
Mho
Q n
ôs
«°n
Sn
h ¢p
ü°n
üp
ër
?p
d ¢n
ü°n
üp
?r
dG p
¬r
«n
?n
Y ¢s
ün
b …/
òs
dGn
h
Én
jGn
hn
R r
øp
e n
QGn
ôr
°Sn
’r
G o
¬n
d n
?n
°ûn
µn
a p
?n
Ñ`r
?n
à°r
ùo
ªr
dG p
?p
gGn
ƒn
°T »/
an
h »/
°VÉn
ªr
dG
s
?n
ër
dG o
¬n
µn
?°r
ùn
en
h p
¬r
«n
?n
Y ¢n
ùs
dp
óo
j r
¿n
G r
øp
e t
¥n
On
G n
OÉs
?s
ædG o
?n
ô`n
¶n
f s
¿p
G p
äÉn
©p
bGn
ƒr
dG
(1)
¢p
SÉs
ædG »n
?n
Y n
¢ù u
dn
óo
j r
¿n
G r
øp
e »'
æ`r
Zn
G
Evet, neam, onun nur-i nazarına, hayal, kendini haki-
kat gösteremiyor; ve hak olan mesleği, telbisten müstağ-
nidir.
ihtilâf:
ayrılık, bir konuda farklı
görüş ve düşünüş, fikir ayrılı€ı.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
ittifak:
birleşme, fikir birli€i etme.
kasas:
kıssalar, hikayeler.
kasem:
yemin, and.
kütüb-i salife:
evvelce geçmiş ki-
taplar, geçmişteki kutsal kitaplar.
(Tevrat, Zebur, ‹ncil.).
meslek:
gidiş, usul, yol.
mu’cizat:
mu’cizeler, Allah tara-
fından verilip, yalnız peygamber-
lerin gösterebilecekleri büyük
harika işler.
mu’cize-i maneviye:
manevî
mucize.
müddea:
iddia edilen şey, tez,
sav.
mukaddeme:
başlangıç.
musaddık:
tasdik eden, gerçekli-
€ini do€rulayan.
musahhih:
tashih eden, tashihçi,
yanlışları düzelten.
müsta€ni:
minnetsiz, ihtiyacı ol-
mayan, muhtaç bulunmayan.
nazar:
bakış, dikkat.
neam:
evet, do€ru.
nihayet:
son derece.
nübüvvet:
nebilik, peygamberlik,
Allah elçili€i.
nur-i nazar:
bakıştaki nur.
sıdk:
do€ruluk.
sıdk-ı Muhammed:
Hz. Peygam-
ber’in (s.a.v) sıdkı, do€rulu€u.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
telbis:
hile, oyun.
teznip:
ek, ilâve.
ukad-i hayatiye:
hayatî dü€üm-
ler, can alıcı noktalar.
vüsuk:
sa€lam inanma, güven-
me.
ahval:
haller, durumlar.
ahval-i enbiya:
peygamber-
lerin hâlleri.
aleyhimüsselâm:
Allah’ın
selâmı onların üzerine olsun.
bilâperva:
korkusuzca, çekin-
meden.
birader:
kardeş.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
celp:
çekme, kendine çekme.
cemi:
bütün.
dava-i azîme:
büyük dava.
delâil-i nübüvvet:
peygam-
berlik delilleri, peygamberli-
€in hak oldu€unu ispatlayan
deliller.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, burhan.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
esrar:
sırlar, gizli hakikatler.
ezkiya-i âlem:
âlemin en ze-
kileri.
hak:
do€ru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek.
hükmünde:
de€erinde, yerin-
de.
1.
Ona bu kıssaları hikâye ederek ruhunu mazinin derinliklerinde ve istikbalin şahikalarında
gezdiren ve hâdisatın karanlık köşelerindeki esrar perdesini onun için kaldırana yemin ol-
sun ki, onun keskin gözü kendisini şaşırtmayacak kadar dikkatli, onun hak olan mesleği
ise insanları aldatmaktan uzaktır.
MuhakeMat | 199 |
u
nsuru
’
l
-a
kîde