Muhakemat - page 207

buna şahittir. Makale-i Ulâdaki mukaddematı nazara al-
mak gerektir.
Vehim ve Tembih
Eğer desen: Her bir fende yalnız bir fezlekeyi bilmek bir
adam için mümkündür…
Elcevap: Neam, lâ! Zira öyle bir fezleke ki, hüsn-i isa-
bet ve mevki-i münasipte ve münbit bir zeminde istimal
gibi, sabıkan mezkûr sair noktalarla cam gibi, mavera-
sından ıttıla-ı tam ve melekeyi gösteren fezlekeler müm-
kün değildir. Evet, kelâm-ı vahid iki mütekellimden çıkar-
sa, birinin cehline ve ötekisinin ilmine, bazı umur-i mer-
muze-i gayr-i mesmua ile delâlet eder.
iŞarETveirŞaTve TEMBiH
Ey benimle şu kitabın evvel-i menazilinden hayaliyle
seyrüsefer eden birader-i vicdan! Geniş bir nazarla nazar
et ve muvazene et. Kendi hayalinde muhakeme etmek
için bir meclis-i âliyeyi teşkil et. Sonra da mukaddemat-ı
isna aşerden müntehabatını davet et, hazır olsunlar. Son-
ra da şu kaidelerle müşavere et. İşte:
• Bir şahıs çok fünunda mütehassıs ve meleke sahibi
olmaz.
• Hem de, bir kelâm iki mütekellimden, mütefavittir,
başkalaşır.
• Ve hem de, fünun, mürur-i zamanla telâhuk-i efkâ-
rın neticesidir.
geçmesi, zaman aşımı; zamanla.
müşavere:
istişare etme, danış-
ma.
mütefavit:
birbirinden farklı, çe-
şitli olan.
mütehassıs:
bir ilim dalında veya
bir meslekte derin bilgi sahibi
olan, uzman.
mütekellim:
söyleyen, konuşan,
birinci şahıs.
muvazene:
karşılaştırma, ölçme,
tartma.
nazar:
bakış, dikkat.
neam:
evet, do€ru.
sabıkan:
evvelce, bundan önce.
sair:
di€er, başka, öteki.
seyrüsefer:
yolculuk.
telâhuk-i efkâr:
fikirlerin birbiri
peşine gelip birleşmesi, katılaş-
ması, birbirine eklenmesi.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
umur-i mermuze-i gayr-i mes-
mua:
açıktan açı€a anlatılmamış
ve daha önce duyulmamış şeyler.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
zemin:
yer
MuhakeMat | 207 |
u
nsuru
l
-a
kîde
birader-i vicdan:
vicdan kar-
deşi, inanç kardeşi.
cehil:
cahillik, bilgisizlik.
delâlet:
delil olma, göster-
me.
evvel-i menazil:
önceki
menziller, ilk menziller.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel
ad.
fezleke:
özet, ana prensipler.
fünun:
fenler.
hüsn-i isabet:
güzel isabet.
irşat:
do€ru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
istimal:
kullanma.
ıttılâ-ı tam:
tam bir şekilde,
eksiksiz bilgisi bulunma.
kaide:
kural, esas, düstur.
kelâm:
söz.
kelâm-ı vahid:
tek bir kelâm,
söz.
makale-i ulâ:
Birinci Makale.
mavera:
görünenin ardı, öte-
si.
meclis-i âliye:
yüce meclis.
meleke:
bir şeyi çok kez tek-
rarlayarak ve tecrübe ederek
meydana gelen bilgi ve ma-
haret.
mevki-i münasip:
uygun yer.
mezkûr:
zikredilen, adı ge-
çen, anılan.
muhakeme:
akıl yürütüp
do€ru netice elde edebilme,
tartma, de€erlendirme, yargı-
lama.
mukaddemat:
başlangıç.
mukaddemat-ı isna aşer:
oniki mukaddeme.
münbit:
verimli, bereketli,
bol.
müntehabat:
seçilmişler, gü-
zide olanlar.
mürur-i zaman:
zamanın
1...,197,198,199,200,201,202,203,204,205,206 208,209,210,211,212,213,214,215,216,217,...332
Powered by FlippingBook