Muhakemat - page 216

iŞarET
Şu havarik-ı zahirenin her bir ferdi, eğer –çendan mü-
tevatir değildir– mutlaka cinsleri, belki çok envaı kat’iyen
ve yakînen mütevatir-i bilmanadır. O havarik birkaç nevi
üzerindedir. İşte:
• Bir nev’i
irhasat-ı mütenevvia’
dır. Güya o asır, Pey-
gamberden
(
ASM
)
istifade ve istifaza ederek, keramet sahi-
bi olduğundan, kalb-i hassasından hiss-i kablelvukua bi-
naen irhasatla Fahr-i Âlemin geleceğini ihbar etmiştir.
• Bir nev’i dahi
gayptan olan ihbarat-ı kesîre’
sidir. Gü-
ya tayyar olan ruh-i mücerredi, zaman ve mekân-ı muay-
yenin kayıtlarını kırmış ve hudud-i maziye ve müstakbe-
leyi çiğnemiş, her tarafını görerek bize söylemiş ve gös-
termiştir.
• Bir kısmı dahi
tahaddi vaktinde izhar olunan ha-
varik-ı hissiye’
dir.
Bine karip tadat olunmuştur. Demek, söylediğimiz gi-
bi her bir ferdi ahadî de olursa, mecmuu mütevatir-i bil-
manadır.
Birisi
mübarek olan parmaklarından suyun nebeanıdır.
Güya maden-i sehavet olan yed-i mübarekesinden maye-i
hayat olan suyun nebeanıyla, menba-ı hidayet olan lisa-
nından maye-i ervah olan zülâl-i hidayetin feveranını
hissen tasvir ediyor.
Biri de
tekellüm-i şecer ve hacer ve hayvandır. Güya
hidayetindeki hayat-ı maneviye, cemadat ve hayvanata
dahi sirayet ederek nutka getirmiştir.
ahadî:
mütevatir ve meşhur ol-
mayaran.
asır:
yüzyıl.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
cemadat:
cansız varlıklar.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
Fahr-i Âlem:
âlemin övüncü, âle-
min kendisiyle övündü€ü Pey-
gamberimiz (asm).
feveran:
kaynama, fışkırma.
gayp:
gizli olan, görünmeyen
şeyler ve alemler.
güya:
sanki.
havarik:
hârikalar, insanda hay-
ret ve hayranlık uyandıran şeyler.
havarik-ı hissiye:
hislerden kay-
naklanan hayret verici şeyler, his-
sî mucizeler.
havarik-ı zahire:
görünen ve dışa
akseden, yansıyan harikalar.
hayat-ı maneviye:
manevî ha-
yat, iman ile geçmiş zaman ve
gelecek zaman ve ahiret alemle-
rine kadar uzanan manevî hayat.
hayvanat:
hayvanlar.
hidayet:
do€ru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
hissen:
his itibariyle, hissî olarak,
duygulanarak, hislenerek.
hiss-i kablelvuku:
Bir şeyi vuku-
undan önce hissetme, bir hadise-
nin gerçekleşmesinden önce kal-
be do€ması.
hudud-i maziye ve müstakbele:
geçmişin ve gelece€in sınırları.
ihbar:
haber verme, bildirme.
ihbarat-ı kesîre:
çok olarak bildi-
rilen haberler.
irhasat:
Hz. Muhammed’in (asm)
peygamberli€inden evvel mey-
dana gelen ve peygamber olaca-
€ına işaret eden harika hâller, be-
lirtiler.
irhasat-ı mütenevvia:
çeşit çeşit
Peygamberi müjdeleyen harika
olaylar.
istifade:
faydalanma, yararlan-
ma.
istifaza:
feyiz alma, feyiz bulma,
feyizlenme.
izhar:
ortaya koyma, açı€a çıkar-
ma, gösterme.
kalb-i hassa:
duygulu, içli kalb.
karip:
yakın.
kat’iyen:
kati olarak, kesin ola-
rak, kesinlikle.
keramet:
kerem, lütuf, ihsan, ba-
€ış.
u
nsuru
l
-a
kîde
| 216 | MuhakeMat
lisan:
dil.
maden-i sehavet:
cömertli-
€in kayna€ı.
mâye-i ervah:
ruhların esası.
mâye-i hayat:
hayat için ge-
rekli olan; hayatın esası.
mecmu:
toplam, tüm.
mekân-ı muayyen:
belli yer.
menba-ı hidayet:
hidayet,
do€ruluk kayna€ı.
mübarek:
bereketli, kutlu.
mütevatir:
yalan söylemekte
birleşmeleri aklın kabul et-
meyece€i bir toplulu€un ver-
di€i haber.
mütevatir-i bilmana:
nakle-
dilen bir haberin, başka ifade
ve kelimelerle, başka başka
şekilde ifade edilerek tevatür
hâlin gelmesi.
nebean:
yerden çıkma, kay-
nama, fışkırma.
nevi:
çeşit, tür.
nutuk:
söz söyleme, konuş-
ma.
ruh-i mücerret:
ruhun yalnız
tek başına bulunması; hâlis,
katışıksız olan ruh.
sirayet:
birinden di€erine
geçme, bulaşma.
tadat:
sayma.
tahaddi:
meydan okuma.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya
başka ifade tarzlarıyla anlat-
ma.
tayyar:
uçan, uçucu.
tekellüm-i şecer hacer ve
hayvan:
a€acın, taşın ve hay-
vanın dile gelip, konuşması.
yakinen:
yakîn olarak, şüp-
heye düşmeden bilme.
yed-i mübareke:
bereketli el,
mübarek el.
zülâl-i hidayet:
do€rulu€un
saflı€ı, tatlılı€ı
1...,206,207,208,209,210,211,212,213,214,215 217,218,219,220,221,222,223,224,225,226,...332
Powered by FlippingBook