büyük musibet olur? Demek hicran-ı ebedî, muhabbete
karşı çıkamaz. İşte, saadet-i ebediye, o firak-ı ebediyeye
öyle bir tokat vuracak ki, ademâbâd hiçâhiçe atacaktır.
10. Neam, sabık olan beş mesleği ile sıdk ve hakkani-
yeti müberhen olan Peygamberimizin
(
ASM
)
lisanı, haşr-i
cismanînin definesindeki saadet-i ebediyenin anahtarıdır.
11. Neam, yedi cihetle on üç asırda i’cazı musaddak
olan Kur’ân-ı Mu’cizülbeyan, haşr-i cismanînin keşşafıdır
ve fettahıdır ve Besmelekeşidir.
İkİNCİ MakSat
kur’ân’da işaret olunan haşre dair iki delilin beyanın-
dadır. İşte, nahû:
W
………
(1)
* * *
dersleri.
fettah:
fetheden, açan.
firak-ı ebediye:
ebedî, sonsuz
ayrılık.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk, hak ve do€ruluktan ayrıl-
mama.
hâl:
durum, şekil.
haşir:
kıyametten sonra bütün
insanların bir yere toplanmaları,
Allah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
haşr-i cismanî:
cisimle, cesetle
dirilme, ruhla beraber bedenlerin
ve vücutların haşri.
hiçâhiç:
hiç, yok, bomboş.
hicran-ı ebedî:
sonsuz ayrılık.
hitama ermek:
sona ermek, son-
lanmak
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
iktidaen:
uyarak.
keşşaf:
keşfeden, gizli bir şeyi
meydana çıkaran.
kur’ân-ı Mucizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
lisan:
dil.
maksat:
gaye.
meslek:
gidiş, usul, yol.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhakemat:
düşünceler, fikirler.
musaddak:
tasdik edilmiş, do€ru-
lanmış, do€rulu€u kabul edilmiş.
musibet:
felaket, bela.
müberhen:
delil ile ispatlanmış,
gerçekli€i delille belli edilmiş.
nahû:
şöyle ki.
nam:
ünvan, isim.
neam:
evet, do€ru.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
sabık:
geçmiş.
sıdk:
do€ruluk.
şerh:
yorum, açıklama.
tanzim:
düzenleme.
telif etme:
eser yazma.
tevdi buyurma:
emanet bırak-
ma.
ulûm-i imaniye:
iman ile ilgili
ilimler.
zeyil:
ek, ilâve.
1.
Üstadımız Hazretlerinin Eski Said döneminde telif ettikleri Muhakemat namındaki eser bu-
rada hitama ermektedir. Bu hâliyle yarım kalan bu İkinci Maksat, 30 sene sonra telif edil-
miş ve Risale-i Nur Külliyatında hem Dokuzuncu Şua, hem de Haşir Risalesi olan Onuncu
Sözün Bir Zeyli olarak yer almıştır. Muhterem Üstadımızın, “Bu dürus-i Kur’âniyenin dairesi
içinde olanlar, allâme ve müçtehitler de olsalar, vazifeleri, ulûm-i imaniye cihetinde yalnız
yazılan şu Sözlerin şerhleri ve izahlarıdır veya tanzimleridir” ifadeleriyle talebelerine tevdi
buyurdukları vazifeye iktidaen (Mektubat, s. 725; Yeni Asya Neşriyat, İstanbul, 2007.), bu
parçaları buraya da derç ediyoruz. (Naşirler)
MuhakeMat | 223 |
u
nsuru
’
l
-a
kîde
ademâbâd:
yokluk ülkesi,
yokluk âlemi; ölüm.
allâme:
çok büyük âlim, bil-
gin.
Besmelekeş:
Besmele çeken.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
cihet:
yön.
dair:
alakalı, ilgili.
define:
kıymet ve de€eri
yüksek olan şey, hazine.
delil:
kanıt, bürhan.
derç etme:
koyma, bir yere
alma.
dürus-i kur’âniye:
Kur’ân