Muhakemat - page 230

Başta kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın hakkaniyetini ispat
eden bütün mu’cizeleri, hüccetleri ve hakikatleri, birden,
hakikat-i haşriyenin tahakkukuna ve vukuuna şahadet
edip, ispat ederler. Çünkü kur’ân’ın, hemen üçten birisi
haşirdir; ve ekser kısa surelerinin başlarında, gayet kuv-
vetli âyât-ı haşriyedir. sarihen ve işareten binler âyâtıyla
aynı hakikati haber verir, ispat eder, gösterir. Meselâ,
p
án
Yɰs
ùdG n
án
dn
õr
dn
R s
¿p
G r
ºo
µ s
`Hn
Q Gƒo
?s
JG ¢o
SÉs
ædGÉn
¡ t
`jn
G BÉ n
j @ r
än
Qu
ƒo
c ¢ o
ùr
ª°s
ûdG Gn
Pp
G
@ r
än
ôn
£n
Ør
fG o
ABÉ n
ª s
°ùdGn
Pp
G @Én
¡n
dGn
õr
dp
R o
¢Vr
Qr
’G p
ân
dp
õr
do
R Gn
Pp
G@ l
º«/
¶n
Y m
Ar
?n
T
o
åj/
ón
M n
?«’Jn
G r
?n
g @ n
¿ƒo
d n
ABɰn
ùn
àn
j s
ºn
Y @ r
âs
?n
°ûr
fG o
ABÉ n
ªs
°ùdGGn
Pp
G
(1)
@ p
án
«p
°TÉn
¨r
dG
gibi otuz kırk sûrelerin başlarında, bütün kat’iyetle haki-
kat-i haşriyeyi kâinatın en ehemmiyetli ve vacip bir ha-
kikati olduğunu göstermekle beraber, sair ayetlerinde
dahi o hakikatin çeşit çeşit delillerini beyan edip ikna
eder.
Acaba, bir tek ayetin bir tek işareti, gözümüz önünde,
ulûm-i İslâmiyede müteaddit ilmî, kevnî hakikatleri mey-
ve veren bir kitabın binler böyle şahadetleri ve davaları
ile güneş gibi zuhur eden iman-ı haşrî, hakikatsiz olması,
güneşin inkârı, belki kâinatın ademi gibi hiçbir cihet-i im-
kânı var mı? Ve yüz derece muhal ve bâtıl olmaz mı?
Acaba, bir sultanın bir tek işareti yalan olmamak için,
bazen bir ordu hareket edip çarpıştığı hâlde; o pek ciddî
ve izzetli sultanın binler sözleri ve vaatleri ve tehditlerini
adem:
yokluk.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
âyât-ı haşriye:
haşre dair ayetler.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümlesi.
batıl:
boş ve manasız olan, ger-
çe€e uymayan, do€ru ve haklı ol-
mayan.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
ciddî:
gerçek, hakikat.
cihet-i imkân:
mümkün olma
yönü, imkân tarafı. bir şeyin ola-
birlirlik tarafı, yönü.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
ehemmiyetli:
önemli.
ekser:
pek çok.
gayet:
son derece.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-ı haşriye:
diriliş gerçe€i,
haşir hakikatı.
hakkaniyet:
hak ve adalete uy-
gunluk, hak ve do€ruluktan ayrıl-
mama.
haşr:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
hüccet:
delil.
ilmî:
ilim ile ilgili, ilme dair.
iman-ı haşrî:
haşre, yeniden diril-
meye inanma.
inkâr:
reddetme, inanmama, ka-
bul ve tasdik etmeme.
işareten:
işaret ederek, belirte-
rek.
ispat:
do€ruyu delillerle göster-
me.
izzetli:
şeref ve itibar sahibi.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kevnî:
varlık âlemiyle ilgili, varlık
âlemine ait, kozmik.
kur’ân-ı Mucizül Beyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan
Kur’an.
meselâ:
örne€in.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldı€ı şey.
muhal:
imkansız.
müteaddit:
çeşitli.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alamet, işaret.
sâir:
di€er, başka, öteki.
Sarihan:
açıkça, açık olarak.
sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıldı-
€ı 114 bölümden her biri.
tahakkuk:
gerçekleşme,
meydana gelme, olma.
tehdit:
korkutma, gözda€ı
verme.
ulûm-i ‹slâmiye:
‹slâmî ilim-
ler.
vaat:
söz verme, aht.
vacip:
zorunlu.
vuku:
olma, meydana gelme.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çıkma
1.
Güneş dürülüp toplandığında. (Tekvir Suresi: 1.) • Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Kıyamet
gününün zelzelesi, muhakkak ki pek büyük bir şeydir. (Hac Suresi: 1.) • Ne zaman ki yer
müthiş bir sarsıntıyla sarsılır. (Zilzal Suresi: 1.) • Gök yarıldığı zaman. (İnfitar Suresi: 1.) • Gök
yarıldığında. (İnşikak Suresi: 1.) • Onlar birbirlerine neyi sorup duruyorlar? (Nebe’ Suresi: 1.)
• Dehşeti her şeyi kaplayan kıyametin haberi sana geldi mi? (Gaşiye Suresi: 1.)
d
okuzuncu
Ş
ua
| 230 | MuhakeMat
1...,220,221,222,223,224,225,226,227,228,229 231,232,233,234,235,236,237,238,239,240,...332
Powered by FlippingBook