Muhakemat - page 240

Melâikenin vücudunu ve vazife-i ubudiyetlerini ispat
eden bütün deliller ve hadsiz müşahedeler, mükâlemeler,
dolayısıyla, âlem-i ervahın ve âlem-i gaybın ve âlem-i be-
kanın ve âlem-i ahiretin ve ileride cin ve ins ile şenlendi-
rilecek olan dâr-ı saadetin, cennet ve cehennemin vücut-
larına delâlet ederler. Çünkü, melekler bu âlemleri izn-i
İlâhî ile görebilirler ve girerler. Ve Hazret-i Cebrail gibi,
insanlar ile görüşen umum melâike-i mukarrebîn, mez-
kûr âlemlerin vücutlarını ve onlar, onlarda gezdiklerini
müttefikan haber veriyorlar. görmediğimiz Amerika
kıt’asının vücudunu, ondan gelenlerin ihbarıyla, bedihî bil-
diğimiz gibi, yüz tevatür kuvvetinde bulunan melâike ih-
baratıyla, âlem-i bekanın ve dâr-ı ahiretin ve cennet ve
cehennemin vücutlarına o kat’iyette iman etmek gerek-
tir. Ve öyle de iman ederiz.
Hem, Yirmi Altıncı söz olan risale-i kaderde, iman-ı
bilkader rüknünü ispat eden bütün deliller, dolayısıyla,
haşre ve neşr-i suhufa ve mîzan-ı ekberdeki muvazene-i
a’male delâlet ederler. Çünkü, her şeyin mukadderatını
gözümüz önünde nizam ve mîzan levhalarında kaydet-
mek ve her zîhayatın sergüzeşt-i hayatiyelerini kuvve-i ha-
fızalarında ve çekirdeklerinde ve sair elvah-ı misaliyede
yazmak ve her zîruhun, hususan insanların, defter-i a’mal-
lerini elvah-ı mahfuzada tesbit etmek, geçirmek, elbette
öyle muhit bir kader ve hakîmâne bir takdir ve müdakki-
kâne bir kayıt ve hafîzâne bir kitabet, ancak mahkeme-i
kübrada, umumî bir muhakeme neticesinde, daimî bir
mükâfat ve mücazat için olabilir. Yoksa, o ihatalı ve
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
âlem-i ahiret:
ahiret âlemi.
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
âlem-i ervah:
ruhlar âlemi.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, görün-
meyen, fakat varlı€ı kesin olan ve
mahiyeti allah tarafından bilinen
başka dünyalar.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç
olamayacak derecede açık ve or-
tada olan.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
dâr-ı saadet:
saadet, mutluluk
yeri, cennet.
defter-i a’mal:
insanların işledi€i
ve yaptı€ı şeylerin kaydedildi€i
defter; amellerin defteri.
elvah-ı mahfuza:
korunmuş,
muhafaza edilmiş levhalar.
elvah-ı misaliye:
örnek tablolar,
misalî manzaralar.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hafîzane:
koruyup, muhafaza
ederek.
hakimane:
hikmetli bir şekilde.
haşr:
kıyametten sonra bütün in-
sanların bir yere toplanmaları, Al-
lah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
ihatalı:
kuşatıcı.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler, ha-
ber vermeler.
iman-ı bilkader:
kadere inanma.
ins:
insan, beşer, âdemo€lu.
izn-i ‹lâhî:
Allah’ın izni.
kader:
Cenab-ı Hakkın ezelî ilmi
ile, kâinatta olmuş ve olacak bü-
tün şeylerin varlık ve yoklu€unu,
geçmiş ve gelece€ini bilmesi.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kitabet:
kâtiplik, yazma.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
mahkeme-i kübra:
en büyük
mahkeme, öldükten sonra bütün
insanların diriltilerek Allah huzu-
runda hesaba çekilece€i mahke-
me.
melâike:
melekler.
melâike-i mukarrebîn:
büyük
meleklerden bir zümre.
mezkûr:
zikredilen, adı geçen,
anılan.
mizan:
ölçü, denge.
mizan-ı ekber:
en büyük terazi,
mahşer günü amellerin ölçülece-
€i, hakikî mahiyeti ancak ahirette
bilinebilecek olan büyük terazi.
mücazat:
bir suça karşı verilen
ceza.
müdakkikane:
dikkatlice, ince-
den inceye araştırarak.
muhakeme:
iki tarafı dinleyip
hüküm verme, hakimin tarafları
d
okuzuncu
Ş
ua
| 240 | MuhakeMat
dinleyip hüküm vermesi, yar-
gılama.
muhit:
ihata eden, kuşatıcı.
mukadderat:
Allah tarafın-
dan ezelde takdir olunmuş
şeyler, ileride meydana gele-
cek haller ve olaylar, alın ya-
zısı.
mükâfat:
ödül.
mükâleme:
konuşma.
müşahede:
gözlem.
müttefikan:
ittifak ederek,
hep beraber, birlikte.
muvazene-i a’mal:
yapılan
işlerin tartılması, amellerin
tartılıp hesaplanması.
neşr-i suhuf:
haşir zamanı,
insanların hesaplarının görül-
mesi için amel defterlerinin
meydana çıkarılıp herkesin
hesabının görülmesi, amelle-
rin belli olması.
nizam:
düzen.
Risale-i kader:
Kader Risale-
si, Risale-i Nur’da Sözler mec-
muası içinde bulunan 26. söz.
rükün:
bir şeyi meydana ge-
tiren unsurlardan herbiri,
esas.
sergüzeşt-i hayatiye:
hayat
macerası, hayatta başa ge-
lenler, yaşananlar.
takdir:
Allah’ın takdiri, Al-
lah’ın ilmiyle belli bir düzen
vermesi.
tevatür:
içinde yalan ihtimali
bulunmayan ve birbirlerine
kuvvet veren haberlerden
oluşan büyük bir toplulu€a
ait haber.
vazife-i ubudiyet:
kulluk va-
zifesi.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîruh:
ruh sahibi, ruhlu, canlı,
hayattar.
1...,230,231,232,233,234,235,236,237,238,239 241,242,243,244,245,246,247,248,249,250,...332
Powered by FlippingBook