ihya olup öyle şenlendirilmiş. elbette küre-i Arz’dan da-
ha lâtif, daha nuranî, daha büyük, daha ehemmiyetli
olan ecram-ı semaviye, ölü, camit, hayatsız, şuursuz kal-
ması imkân haricindedir.
demek, gökleri, güneşleri, yıldızları şenlendirecek ve
hayattar vaziyetini verecek ve netice-i hilkat-i semavatı
gösterecek ve hitabat-ı sübhaniyeye mazhar olacak olan
zîşuur, zîhayat ve semavata münasip sekeneler, herhalde
sırr-ı hayatla bulunuyorlar ki, onlar da melâikelerdir.
Hem hayatın sırr-ı mahiyeti “peygamberlere iman”
rüknüne bakıp remzen ispat eder. evet, madem kâinat
hayat için yaratılmış ve hayat dahi Hayy-ı kayyum-i eze-
lî’nin bir cilve-i azamıdır, bir nakş-ı ekmelidir, bir sanat-ı
ecmelidir. Madem Hayat-ı sermediye, resullerin gönde-
rilmesiyle ve kitapların indirilmesiyle kendini gösterir.
(evet, eğer kitaplar ve peygamberler olmazsa, o Hayat-ı
ezeliye bilinmez. nasıl ki bir adamın söylemesiyle diri ve
hayattar olduğu anlaşılır; öyle de, bu kâinatın perdesi al-
tında olan âlem-i gaybın arkasında söyleyen, konuşan,
emir ve nehyedip hitap eden bir zatın kelimatını, hitaba-
tını gösterecek, peygamberler ve nazil olan kitaplardır.)
elbette kâinattaki hayat, kat’î bir surette Hayy-ı ezelî’nin
vücub-i vücuduna kat’î şahadet ettiği gibi, o Hayat-ı eze-
liye’nin şuaatı, celevatı, münasebatı olan “irsal-i rusül” ve
“inzal-i kütüb” rükünlerine bakar, remzen ispat eder. Ve
bilhassa risalet-i Muhammediye
(
AsM
)
ve vahy-i kur’ânî ha-
yatın ruhu ve aklı hükmünde olduğundan, bu hayatın
vücudu gibi hakkaniyetleri kat’îdir denilebilir.
MuhakeMat | 247 |
d
okuzuncu
Ş
ua
ile peygamberlere kitap gönder-
mesi.
irsal-i rusül:
peygamber gönder-
me, Cenab-ı Hakkın insanlara
peygamber göndermesi.
ispat:
do€ruyu delillerle göster-
me.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kelimat:
kelimeler, sözler.
küre-i arz:
yer küre, Dünya.
lâtif:
tatlı, hoş.
madem:
..den dolayı, böyle ise.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
melâike:
melekler.
münasebat:
münasebetler, ilgi-
ler, yakınlıklar, ba€lar, ilişkiler,
uygunluklar.
münasip:
uygun.
nakş-ı ekmel:
en mükemmel na-
kış.
nazil:
nüzul eden, inen.
nehy:
yasaklama, menetme, bir
işin yapılmaması konusunda
tembihte bulunma.
netice-i hilkat-i semavat:
gökle-
rin yaratılışının neticesi ve bun-
dan beklenen şey.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
remzen:
remiz ile, işaret ederek,
işaretle.
resul:
Allah’ın elçisi, peygamber.
risalet-i Muhammediye:
kâina-
tın nuru ve şuuru olan Hz. Mu-
hammed’in (asm) peygamberli€i.
ruh:
öz, can alıcı nokta.
rükn:
esas, kaide, prensip.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
sanat-ı ecmel:
en güzel sanat.
sekene:
sakin olanlar, ikamet
edenler, oturanlar.
semavat:
semalar, gökler.
sırr-ı hayat:
hayat ve hayatın
gerçe€i.
sırr-ı mahiyet:
bir şeyin mahiye-
tinin ne idü€ünün, ne oldu€unun,
iç yüzünün sırrı, gerçe€i.
şuaat:
şualar, ışınlar, parıltılar.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
vahy-i kur’ânî:
Kur’ân’ın vahiy
hakikati.
vaziyet:
durum.
vücûb-i vücut:
varlı€ı gerekli ol-
mak, olmaması imkansız olmak,
varlı€ı zarurî ve vacip olmak.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
âlem-i gayp:
gayp âlemi, gö-
rünmeyen, fakat varlı€ı kesin
olan ve mahiyeti allah tara-
fından bilinen başka dünya-
lar.
bilhassa:
özellikle.
camit:
ruhsuz, cansız madde.
celevat:
cilveler, güzel görü-
nüşler, tecelliler.
cilve-i azam:
en büyük tecel-
li, en büyük Rabbanî cilve.
ecram-ı semaviye:
gök ci-
simleri, yıldızlar, gezegenler.
ehemmiyetli:
önemli.
emir:
iş buyurma, buyruk.
hakkaniyet:
hak ve adalete
uygunluk, hak ve do€ruluk-
tan ayrılmama.
hariç:
dışarı.
hayat-ı ezeliye:
zaman ve
mekanla kayıtlı olmayan eze-
lî hayat sahibi olan Allah.
hayat-ı Sermediye:
ebedî,
daimî hayat.
hayattar:
canlı, yaşayan.
hayy-ı ezelî:
ezelî hayat sahi-
bi Allah.
hayy-ı kayyum-ı ezelî:
her
şeye her hususta gücü yeten
ezelî hayat sahibi, Allah.
hitabat:
hitaplar, seslenişler.
hitâbât-ı Sübhâniye:
Allah’ın
kusursuz ve noksansız ko-
nuşması.
hitap:
söz söyleme, toplulu€a
veya birisine karşı konuşma.
hükmünde:
de€erinde, yerin-
de.
ihya:
canlandırma, diriltme,
hayat verme.
iman:
inanç, itikat.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
inzal-i kütüp:
kitapların indi-
rilmesi, Cenab-ı Hakkın vahiy