bütün hüccetler ve kelâm-ı rabbanî ve vahy-i İlâhînin me-
darı olan risaletleri ispat eden bütün alâmetler, mu’cize-
ler ve hakeza yedi sıfat-ı İlâhiyeye şahadet eden bütün de-
lâil, bilittifak zat-ı Hayy-ı kayyum’un hayatına delâlet,
şahadet, işaret ediyorlar. Çünkü, nasıl bir şeyde görmek
varsa, hayatı da vardır; işitmek varsa, hayatın alâmetidir;
söylemek varsa, hayatın vücuduna işaret eder; ihtiyâr, ira-
de varsa, hayatı gösterir. Aynen öyle de, bu kâinatta asa-
rıyla vücutları muhakkak ve bedihî olan kudret-i mutlaka
ve irade-i şamile ve ilm-i muhit gibi sıfatlar, bütün delâil-
leriyle, zat-ı Hayy-ı kayyum’un hayatına ve vücub-i vü-
cuduna şahadet ederler ve bütün kâinatı bir gölgesiyle
ışıklandıran ve bir cilvesiyle bütün dâr-ı ahireti zerratıyla
beraber hayatlandıran hayat-ı sermediyesine şahadet
ederler.
Hem hayat, “melâikeye iman” rüknüne dahi bakar,
remzen ispat eder. Çünkü, madem kâinatta en mühim
netice hayattır ve en ziyade intişar eden ve kıymettarlığı
için nüshaları teksir edilen ve zemin misafirhanesini ge-
lip geçen kafilelerle şenlendiren zîhayatlardır. Ve madem
küre-i Arz bu kadar zîhayatın envaıyla dolmuş ve müte-
madiyen zîhayat envalarını tecdit ve teksir etmek hikme-
tiyle, her vakit dolar boşanır ve en hasis ve çürümüş mad-
delerinde dahi kesretle zîhayatlar halk edilerek bir mah-
şer-i huveynat oluyor. Ve madem hayatın süzülmüş en
safî hülâsası olan şuur ve akıl ve lâtif ve sabit cevheri olan
ruh, küre-i Arz’da gayet kesretli bir surette halk olunuyor-
lar; âdeta küre-i Arz, hayat ve akıl ve şuur ve ervah ile
âdeta:
sanki.
alâmet:
belirti, işaret, iz.
asar:
eserler.
bedihî:
delil ve ispata muhtaç
olamayacak derecede açık ve or-
tada olan.
bilittifak:
ittifakla, beraberce, el-
birli€iyle.
cevher:
esas, maya, öz.
cilve:
tecelli, görüntü.
dâr-ı ahiret:
ahiret yurdu.
delâil:
deliller, bürhanlar, ispat
vasıtaları.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
ervah:
ruhlar, canlar, hayatın
cevherleri.
gayet:
son derece.
hâkezâ:
böylece, bunun gibi.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hasîs:
ufak, de€ersiz.
hayat-ı sermediye:
ebedî, daimî
hayat.
hikmet:
‹lahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hüccet:
delil.
hulâsa:
bir şeyin özü, esası, özeti.
ihtiyâr:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
ilm-i muhit:
her şeyi ihata edici,
kuşatıcı ilim.
iman:
inanç, itikat.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
irade-i şamile:
Cenab-ı Hakkın
bütün kâinat ve mahlûkatı kuşa-
tan kudreti.
ispat:
do€ruyu delillerle göster-
me.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kelâm-ı Rabbanî:
Rabbanî ke-
lâm, Allah’ın kelâmı.
kesret:
çokluk.
kesretli:
çoklu€u olan, çok fazla.
kıymettar:
kıymetli, de€erli.
kudret-i mutlaka:
mutlak kud-
ret, sonsuz ve sınırsız kudret.
küre-i arz:
yer küre, Dünya.
lâtif:
tatlı, hoş.
madem:
..den dolayı, böyle ise.
mahşer-i huveynat:
mikrosko-
bik hayvanlar toplulu€u, hücre
toplulu€u, mikroskobik canlılar
toplulu€u.
medar:
dayanak noktası, sebep,
d
okuzuncu
Ş
ua
| 246 | MuhakeMat
vesile.
melâike:
melekler.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanların aciz kaldı€ı şey.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devamlı.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
remzen:
remiz ile, işaret ede-
rek, işaretle.
risalet:
elçilik, resullük, pey-
gamber olarak gönderilme.
ruh:
dirilik kayna€ı, hayatın
temeli ve sebebi olan manevî
varlık.
rükn:
esas, kaide, prensip.
sabit:
dura€an, de€işmeyen.
sâfî:
saf olan, katışıksız, duru.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alamet, işaret.
sıfat:
vasıf, nitelik.
sıfat-ı ‹lâhiye:
Allah’ın sıfatla-
rı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şuur:
bilinç.
tecdîd:
yenileme, tazeleme.
teksîr:
ço€altma.
vahy-i ‹lâhî:
‹lâhî vahiy, Allah
tarafında vahiy ile gelen, emir
ve yasaklar.
vücûb-i vücut:
varlı€ı gerekli
olmak, olmaması imkansız ol-
mak, varlı€ı zarurî ve vacip ol-
mak.
Zat-ı hayy-ı kayyum:
varlı€ı,
dirili€i her an için olup gökle-
ri ve yerleri her an için tutan;
her şeye, her hususta iktidarı
yeten zat, Allah.
zemin:
yeryüzü.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zîhayat:
hayat sahibi.
ziyade:
çok, fazla