MuhakeMat | 257 |
Ş
aHıs
B
ilgileri
Sonra Herat’a yerleşti. Burada kendisine tahsis edilen medresede dersler verdi. Keramîlerle bir tartış-
ması yüzünden onların teşviki ile 1209 yılında zehirlenerek öldürüldü.
Bilgi probleminde ve akıl yürütmede aklı sebep, bilgiyi onun sonucu olarak görmediği gibi, aklın,
bilginin kaynağı olduğu görüşünü de reddeder. Ona göre Allah akletmeyi yaratır ve bilgi onu zorunlu
olarak izler. Akıl ve bilime verdiği önemi, bunların dinî esaslarla ilişkisini ve Râzi’nin metodundaki fonk-
siyonlarını onun ilgilendiği bilimlerdeki görüşlerini inceleyerek anlayabiliriz.3
Râzi’nin en meşhur olduğu ilim dalı kelâmdır. Kelâm ilmini ilimlerin en şereflisi ve mükemmeli ola-
rak görür. Başlangıçta sadece mantık metoduna sahip bulunan kelâm ilmi, Gazalî ile birlikte mantığın
yanı sıra aklî delilleri ve felsefî görüşleri de kullanmaya başladı. Râzi ise bu metodu benimseyerek zir-
veye ulaştırdı. Kelâmda bir “felsefî kelâm” ekolü oluşturmayı başardı. Kendisinden sonrakiler tarafından
bu ekolün kurucusu kabul edildi.
Râzi, dönemindeki İslâm düşünürlerine oranla daha fazla akılcıdır ve kelâm ilminde de akla diğer
âlimlerden daha fazla değer vermiştir. Kelâmda gayesi Allah’ın varlığını ispat için delil getirmek sure-
tiyle aklı ve naklî delilleri birleştirmek ve bu akıl-vahiy uyumundan bir ilim meydana getirmektir. En
önemli kelâm kitapları Muhassal, Erha’in fi-Usül el-Din, Levâmi el-Beyyinât’tır.
Tefsir ilminde de aklî esaslarla vahyin esaslarını birleştirir. Aklî mahiyetteki ayetler için daima aklı-
nı kullanır. Aklî delillerle nakli teyid etmeye çalışır. Ayrıca Kur’ân’daki kıstasları tahkik ederek onların
İlâhî ve metafizik anlamlarını tefsir eder. Tefsir ilminde aklî unsuru çok kullanmasının sebebi; sahih
olan aklın sahih olan nakle muhalif olmayacağı görüşüdür. O, her ikisinin de aynı kaynaktan çıktığını
savunur. Aralarında gerçek bir zıtlığın olmayacağını düşünür. Tefsirlerinde bütün meseleleri, ikna edi-
ci bir uslûpla ve sağlam felsefî temellere dayandırarak inceler. Nübüvvet ve mucizeler hakkında kuvvetli
aklî deliller ortaya koyar. En meşhur tefsiri; “Tefsir el-Kebir’; olarak bilinen Mefâtih el-Gayb’dır.
Râzi fıkıhla da ilgilenmiştir. Kendisi Şafiî’dir ve bu mezhebin önde gelenlerinden biri olarak kabul
edilir. Özellikle fıkıh usulünde âlim olup, bu ilmi kelâmî bir üslûpla incelemiştir. Onun fıkıhtaki kendine
özgü yerini, fıkhın teorik esaslarına yaptıgı katkılar belirler.
Felsefeyi ise Gazalî’nin etkisinde kalarak incelemeye başlar. İslâm filozoflarını, Yunan felsefecileri-
nin etkisinde kalıp onları bütünüyle benimseyenler ve onları tamamen reddedenler olarak ikiye ayırır.
Her ikisinin de hatalı olduğu görüşündedir. Kendisinin onları derinliğine inceleyip, doğrularını alıp yan-
lışlarını reddettiğini belirtir.
İslâm dünyasında, Yunan felsefesinden etkilenip benimsedikleri felsefeyi temel alarak, İslâmın hü-
kümlerini bu felsefeye uydurmaya ve dini bu bakış açısından değerlendirip felsefelerine uymayan dinî
hükümleri tevil (başka anlam verme) yolu ile değiştirmeye çalışan Meşşaileri sert bir biçimde eleştir-
miştir. Meşşailerle olan bu mücadelesi İslâm dünyasında İşrakî ve tasavvufî doktrinlerin gelişmesine
uygun bir zemin hazırlamıştır. En önemli felsefî eseri Mebâhis el-Meşrikıyye’dir.
Râzi bir ara tasavvufa da yönelmiştir. Fakat onu ancak “tasavvufa ilgi duyan bir kelâmcı” diye nite-
lemek daha doğru olur. Hayatı şan, şöhret ve zenginlikle geçmiştir. Zühd hayatı yaşamamıştır.
Râzi’nin tasavvufî yönünü açıklayacak kaynak pek yoktur. Onun tasavvufî yönü yazdığı şiirlerden
ve bazı şairlere olan ilgisinden çıkartılmaktadır.
Pozitif (müspet) ilimlerin bir çok dalı ile uğraşmıştır. Matematik, tıp, astronomi, ziraat gibi bir çok
dalla ilgilenip bu dallarda bir çok eser vermiştir. Râzi’nin ilimler ansiklopedisi “Câmi el-Ulûm” İslâm ta-
rihinde çok özel bir yere sahiptir. Râzi’nin pozitif ilimlerdeki önemi; dini ve tabiat ilimlerini birbirine
yaklaştırmasında ve tabiatı tefekkürî bir bakışla incelemesindedir.