Muhakemat - page 258

Ş
aHıs
B
ilgileri
| 258 | MuhakeMat
Râzi, akıl ve vahyin birbirlerine zıt olmadıkları görüşündedir. Akıl ve bilime verdigi görev ise, dinin
esaslarını teyid etmek ve onların açıklanıp anlaşılmasını sağlamaktır. Onun için akıl, Allah’ın kâinata
koyduğu hazinelerin anahtarıdır. Bilim ise Allah’a giden kapıların çözülmüş şifrelerdir.
– h –
hakîM-İ BuSaYRî (1212-1296):
Muhammed 1212 yılında Mısır’da doğdu. Ailesi Fas kökenli Ber-
berî’lere dayanmaktadır. Ailesinin Delas’a yerleşmesi üzerine çocukluğu ve gençliği burada geçti.
Nerede ve hangi eğitimi aldığına dair yeterli kayıt mevcut değildir. Çocukluğundan itibaren Kur’ân eği-
timi aldığı ve Kur’ân-ı Kerim’i ezberlediği bilinmektedir. Daha sonraki dönemde Kahire’ye giderek
eğitimini devam ettirdi. Şeyh Abdüzzahir Mescidî’nde, İslâm ilimleriyle birlikte dil ve edebiyat dersle-
rini de aldı. Daha çok siyer ve hadis ilimlerine ilgi duyarak bu alanlarda yoğunlaştı.
Muhammed, eğitimini devam ettirip belli bir bilgi birikimine ulaşırken, semavî kitaplardan olan Tev-
rat ve İncil’i inceledi. Bu arada, Hıristiyan ve Yahudilere karşı reddiyeler yazmaya başladı. Genel ahlâkı
ve kamu düzenini koruma faaliyetlerini yürüten, İslâm devletlerinde genel ahlâk, kamu düzenini ko-
ruma ve denetleme görevlerini yerine getirmek maksadıyla teşkil edilmiş bulunan “hisbe” teşkilâtında
görev alması teklif edildi, ancak kendisi bu görevi kabul etmedi.
Bir ara devlet hizmetinde bulunan Muhammed, zamanın veziri Zeyneddin bin Yakub’un yanında
çalıştıysa da bu görevi kısa sürdü ve bir süre sonra bu işten ayrıldı. Daha sonra Bilbis kasabasında ma-
liye, kâtiplik ve muhasiplik görevlerinde bulundu. Bilbis’teki yaşantısı ve görevi de fazla uzun sürmedi.
Buradan da Kahire’ye geçti ve burada çalışmalarını sürdürdü. Bu arada, çocuklara Kur’ân-ı Kerim ders-
leri verip hafız yetiştirmek maksadıyla bir mektep açtı. Ancak, umduğu ilgiyi görmediğinden bunu
devam ettiremedi ve kapattı.
Muhammed, Kahire’den ayrıldıktan sonra el-Mahalle şehrine gitti. Burada kendisine devlet tarafın-
dan maaş bağlandı. Ancak, kendisine tahsis edilen maaşı vermekle görevli Hıristiyan memurların kasten
ödemeyi geciktirmelerine sert tepki gösterdi ve şiirlerinde bunları hicvetti. Burada sebebi kesin olarak
bilinmeyen bir kaza geçirdi ve bacağı kırıldı. Şazeli tarikatına intisap eden Muhammed, şeyhinin vefatı
üzerine bir mersiyeyi kaleme aldı. Şeyhinin, zamanın imam ve kutbu olduğunu yazdı.
Yazdığı eserlerin büyük bir kısmını manzum şekilde kaleme alan Muhammed Şerefüddin, yine bun-
ların çoğunda Peygamber Efendimiz hakkında yazdığı kasidelere yer verdi. Kaleme aldığı şiirlerinin,
özellikle üslûp bakımından sağlam ve lirik olması, asırlarca okunmasında etkili oldu. Dilden dile dola-
şan şiirleri ve kasideleri bir çok eserde kendine yer buldu. Risale-i Nur’da da, ünlü eseri Kaside-i
Bürde’den alıntı yapılarak ismi zikredildi. İsmi zikredilirken, “Hakim-i Busayrî” (Muhakemat, s. 92.) ve
“İmam-ı Busayrî” (Mektubat, s. 156.) şeklinde ifade edildi.
Kelâm ve üslûp arasındaki ilişkiyi izah eden ve bunların insanlar üzerindeki etkilerinden söz ederek
açıklamalarda bulunan Bediüzzaman, Muhammed Busirî’nin, “Haramla dolmuş olan gözlerinden göz-
yaşı akıt ve pişmanlık perhizine sarıl” (Muhakemat, s. 92.) beytine atıf yaparak izahlarına devam etmiştir.
Peygamber Efendimize (
ASM
) biat ve hizmet etmek için memleketinden hicret edip gelen kadın Saha-
benin biricik oğlu vefat etmiş ve bunun üzerine; “Benim hayatımda istirahatımı temin edecek tek
evlâtcığımı, o Resulün hürmetine bağışla” dua ve yalvarışında bulunmuştu. Söz konusu duadan sonra,
Peygamber Efendimizin hürmetine, kadının oğlunun dirilmesi olayını hatırlatan Bediüzzaman, bu ha-
dise ile ilgili olarak da şairin, “Eğer alâmetleri, onun kadrine muvafık derecesinde azametini ve
makbuliyetini gösterse idiler, değil yeni ölmüşler, belki onun ismiyle çürümüş kemikler de ihya edile-
bilirdi” (Mektubat, s. 156.) beytini aktarmıştır.
1...,248,249,250,251,252,253,254,255,256,257 259,260,261,262,263,264,265,266,267,268,...332
Powered by FlippingBook