Muhakemat - page 261

MuhakeMat | 261 |
Ş
aHıs
B
ilgileri
Uzaklaştırmaya iki olay sebep gösterilmektedir. Birincisi; tabiî ilimlerde yaptığı deney çalışmasıdır.
Oksijensiz yaşamanın mümkün olmadığını göstermek ve vakum kavramını açıklamak maksadıyla bir
fanusun içine kuşu yerleştirdi ve arkasından fanusun içindeki havayı boşalttı. Bunun üzerine kuş öldü.
Bu deney hocanın sihir yaptığı şayiasına dönüştü. Zındık olmakla itham edildi. (Şerif Mardin; Yeni Os-
manlı Düşüncesinin Doğuşu, İletişim Y. İstanbul 1998, s. 250). İkincisi ise; özellikle tabiî ilimlerle ilgili
olarak verdiği konferanslarda dinî akidelere aykırı bulunduğu şeklindeki iddialardır.
Darülfünundan uzaklaştırılan Hoca, kendini tamamen ilmî çalışma ve araştırmalara verdi. Babıali’de
bulunan Taşmektep’e çekilip ilmî faaliyetlerini sürdürdü. Ancak, burada da rahat bırakılmadı. Çevre-
sindeki kişilerin akidelerini bozduğu, bir takım zararlı şeyleri öğrettiği gerekçesi ile hakkında soruşturma
açılması için girişimlerde bulunuldu. Fakat bu sırada Saffet Paşanın Maarif Nazırı olması, soruşturma
taleplerinin sonuçsuz kalmasına neden oldu. Baskılardan iyice bunalınca bir ara memleketine gitti
(1874). Ama, burada da fikirlerinin yanlış anlaşılması ve hakkındaki dedikodular sonucunda Yanya va-
liliği tarafından tutuklanarak İstanbul’a gönderildi. Devreye giren dostları tarafından hapse atılmaktan
kurtarıldı.
Münif Paşa tarafından yakın ilgi ve alâka gören Hoca bir ara kütüphaneler müfettişliği görevine atan-
dı. 1878 yılından itibaren Darülfünunda bazı derslere girerek hocalık görevini sürdürdü. Bunların dışında
Arnavut kültür ve eğitimine katkıda bulunmak maksadıyla muhtelif çalışmalar yaptı. Yakalandığı ve-
rem hastalığından dolayı durumu gittikçe kötüleşti. 3 Temmuz 1881’de Erenköy’de vefat etti. Naaşı
Sahrayıcedid Mezarlığına kaldırılarak burada defnedildi.
Din ilimlerinin yanında tabiî ilimlerde de önemli bir eğitime sahip olan Hoca, yazdığı şiirleriyle de
dikkat çekti. Risale-i Nur’da da yer verilen bir dörtlüğü bir çok eserde alıntı olarak yer aldı. “Kitab-ı âle-
min evrakıdır eb’ad-ı namahdud /Sutur-i kâinat-ı dehrdir âsâr-ı namâdud./Basılmış destgâh-ı levh-i
mahfuz-i tabiatta/Mücessem lâfz-ı mânidardır âlemde her mevcud” (Muhakemat, s. 120.). Bu dörtlü-
ğünde kâinat ve yaradılış temaşasını veciz bir şekilde dile getirmektedir. Bu dörtlüğü büyük bir beğeni
topladığı gibi bazı yerlerde levha olarak duvarlara asıldı.
Ulema kişiliğinin yanında İttihad-ı İslâm için yaptığı faaliyetlerle de dikkatleri çekmiştir. Bediüzza-
man Said Nursî İttihad-ı İslâm hususunda seleflerini zikrederken Hocadan da bahsetmektedir (Tarihçe-i
Hayat, s. 59.). Hoca Tahsin, İslâmiyet’in medeniyete ve ilerlemeye engel olduğu şeklindeki iddiaları çü-
rütme yolunda faaliyetlerde de bulunmuştur. Diğer taraftan da İslâmiyet’in ilim ve medeniyetin
gelişmesine yaptığı katkıları dile getirmiştir. Hac münasebetiyle her yıl Arafat’ta toplanan Müslüman-
lara dağıtılmak üzere hutbe ve lâhiyaları kaleme almış, bu yolla İslâm kardeşliği ve ittihadına katkıda
bulunmaya çalışmıştır. Müslümanların aydınlatılması maksadıyla hümanist inançlardan istifade etme
yoluna gitmiştir. Dinî ve naklî ilimlerdeki vukufiyetiyle yazı ve sohbetlerinde metafizik konularını ma-
haretle işlemiştir. Tabiî ilimlerden öğrendiklerini İslâm inancının hizmetine sokmaya çalışmıştır. Uzun
zamandan beri uzak kalınan modern ilimleri kendi çevresine yaymaya çalışmıştır. Fikir ve görüşlerini
beyan ederken Kur’ân-ı Kerim’den naklettiği ayetlerle desteklemeyi ihmal etmemiş, tabiî ilimlere yö-
nelişinin sebebini, mevcut İslâm inancını daha da kuvvetlendirmek olarak izah etmiştir. Bilimsel
araçlarla dolu bir odada yaşayarak âdeta evini küçük bir laburatuvar haline getirmiştir.
hÜSeYİN-İ CİSRî:
1261’de (1845) Trablusşam’da doğdu. Soyu baba tarafından Hz. Peygambere ulaş-
tığı bildirilmektedir. Adı, Hüseyin b. Muhammed b. Mustafa el-Cisr’dir. On sekiz yaşına kadar Trablus-
şam’da dinî ilimler okudu. Daha sonra Beyrut’a, oradan da Ezher’e gidip orada ilim tahsil etti. Halveti tari-
katına intisap etti. Babası ve amcasının ölümünden sonra tarikat hizmetlerini Trablusşam’a gelerek
yürüttü ve burada talebe yetiştirme ve eser yazmakla meşgul oldu. Hüseyin el-Cisr, Batının kalkınması-
nın temelinde eğitim yattığına inanıyor, bunun için de Batıdakine benzer sanat ve meslek okullarının
açılmasının gerektiğini söylüyordu. II. Abdulhamid döneminde Trablus’ta Medresetü’l-Vataniyye’yi
1...,251,252,253,254,255,256,257,258,259,260 262,263,264,265,266,267,268,269,270,271,...332
Powered by FlippingBook