Ş
aHıs
B
ilgileri
| 262 | MuhakeMat
açtı. Bizzat müdürlük görevi üstlendiği bu okul, programında Arab dili ve edebiyatının yanı sıra dinî ve
modern ilimlerin bir arada okutulduğu ilk İslâmî mektep olmuş ve birçok ünlü kişiler yetiştirmiştir. Cis-
rî, bu medrese kapanınca Beyrut’ta Medresetü’s-Sultaniyye’nin müdürlüğüne getirildi. Daha sonra II.
Abdulhamid tarafından saray hocalığına tayin edildi, fakat birkaç ay sonra sıhhî sebeplerle Trablus-
şam’a geri döndü. Hüseyin el-Cisr, şarkiyatçıların tenkitlerine karşı İslâm inancını savunmak için Batı
düşüncesiyle ilgilenmiş, bu dönemde Müslümanların kendi şahsiyetini koruyarak varlıklarını sürdür-
meleri için gayret sarf etmiştir. Eserlerinden bazıları şunlardır: Risaletü’l Hamidiyye fi Hakikati’t-Diyaneti’l
İslâmiyye ve Hakikiyyeti’ş-Şeriati’l-Muhammediyye; Huşunü’l-Hamidiyye li-Muhafazati’l-Aka’idi’l-
İslâmiyye; Hediyyetü’l-Elbab fi Cevahiri’l-Adab; Ziynetü’l Maşune; İşaratü’l-latife.
– İ –
İBNİ aBBaS (Ö. 68)/M. 687-688):
Hz. Peygamberin amcası Abbas bin Abdülmuttalip’in oğludur.
Annesinin adı ilk Müslüman kadınlardan Ümmü’l-Fazl Lübaba’dır. Mekke’de doğmuştur. Tefsir ve fıkıh
ilimlerinde otorite kabul edilen ve çok hadis rivayet edenler arasında yer alan Sahabîdir. 1160 tane
hadis rivayet etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in inceliklerini anlayıp yorumlaması için Hz. Peygamberin özel
olarak dua ettiği Abdullah bin Abbas’ın tefsir ilmindeki üstünlüğü daha ilk devirlerde, hemen herkes
tarafından kabul edilmiştir. Ayetlerin nüzul sebeplerini, nasih ve mensuhunu çok iyi bildiği gibi Arab
edebiyatına olan vukufu da mükemmeldi. Bu sebeple Ashap devrinden itibaren Rü’l-Ümme, Tercümâ-
nü’l-Kur’ân” unvanıyla anılagelmiştir. Eserleri: Tefsiru ibn Abbas, Garîbu’l-Kur’ân, Mesâilü’n-Nâfi b.
el-Ezrak, el-Lugât fi’l-Kur’ân, Kasîdetü’l-Medh.
İBNİ FaRİd (1181/2-1235):
Ömer, 1181 veya 1182 yılında Kahire’de doğdu. Babası “Farıd” lâka-
bıyla anılmaktaydı. Çünkü, mahkemede çalışmakta olup kadınların eşlerinden almaları gereken miras
ve nafakayı tespit etme görevini yerine getirmekteydi. Farıd lâkabı bu yüzden kendisine verilmişti.
Ömer de babasının bu lâkabından dolayı “ibn Farıd” (Farıd’ın oğlu) olarak anılmaya başlandı ve bu lâ-
kapla da meşhur oldu. Babası Ali, Eyyübî hükümdarlarının yakın ilgisini gördü ve kendisine bazı görevler
tevdi edildi. Ancak kendisi bu görevleri kabul etmediği gibi, inzivaya çekilip ibadetle meşgul olmayı
tercih etti.
Ömer, ilk derslerini âlim ve dindar bir insan olan babasından aldı. Hadis ilmiyle ilgili dersleri ve Şafiî
fıkhını Ebu Muhammed ibn Asakir’den öğrendi. Ayrıca, dil ve edebiyat derslerini aldı. Eğitimini devam
ettirirken erken yaşlarda tasavvufa yöneldi ve kendini ibadet ve tefekküre verdi.
Kendisini sosyal hayattan çekip çileli bir hayatı tercih eden Ömer, tasavvufta istediği seviyeye bir
türlü ulaşamadı. Karşılaştığı Şeyh Bakkal adlı âlim, Mısır’da durmak yerine Mekke’ye gitmesini tavsiye
etti. Orada aradığını bulabileceğini söyledi. Ömer, hemen Mekke’ye doğru yola çıktı. Sıkıntılı bir yolcu-
luktan sonra Mekke’ye vardı. Burada Sühreverdi ile görüştü. Bir ara ani bir kararla Mısır’a döndü. O
sırada ölüm döşeğinde bulunan Şeyh Bakkal’ı ziyaret etti ve akabinde cenaze namazında hazır bulun-
du.
Eyyübîler devletinin Mısır’da hüküm sürdüğü bir dönemde burada yaşayan Ömer ibn Farıd, sultan-
ların yakın ilgisini gördü. Ancak, kendisi idarecilerle fazla haşir-neşir olmaktan ve ziyaretlerden
hoşlanmadığı için, mesafeli durdu. Kendisine gönderilen para ve hediyeleri kabul etmedi. Bir seferin-
de, maiyetiyle birlikte kendisini ziyaret etmeye gelmekte olan hükümdarın haberini alır almaz, caminin
arka kapısından çıkarak Mısır’dan ayrıldı ve İskenderiye’ye gitti. Böylece hükümdar ile görüşme duru-
mundan kaçınmış oldu.
Ömer, zamanının önemli bir kısmını inzivaya çekilip ibadetle geçirirken, özellikle tabiat ile haşir-ne-
şir olup dağları, vadileri dolaştı. Cenab-ı Hakkın kâinattaki sanatlarını ve eserlerini tefekkür ederek