MuhakeMat | 263 |
Ş
aHıs
B
ilgileri
zamanını değerlendirmeye çalıştı. İnsanlarla beraber olduğu zamanlarda ise, sohbetlerine çok büyük
ilgi gösterildi. Hazır bulunanlar kendisini hep saygıyla dinlediler. Hassas ruhlu olmasından ötürü, duy-
duğu muhtelif seslerden hep etkilendi. Belli zamanlarda Nil Nehrinin kenarına giderek çağlayan suları
hayranlıkla izledi.
Kâinattaki sanatları seyretmekten ve tefekkür etmekten büyük bir haz alan Ömer, bazen kendin-
den geçip belli bir noktaya bakarak âdeta kilitlendiği olurdu. Böyle zamanlarda yanındakileri görmez,
konuşulanları duymaz, yeme-içmeyi keser ve uzun süre bu durumu devam ettirdiği olurdu. Günlerce
bu durumda kaldığı da nakledilmektedir.
Ömer ibn Farıd, Sultanü’l-aşıkin ünvanıyla da tanındı. Yazdığı şiirlerinde tasavvuf ve İlâhî aşka dair
olan duygularını dile getirdi. Vahdet-i vücut anlayışında ve inancında olduğuna dair düşünceler ileri sü-
rülmüşse de kendisi bu düşünceye yakın değildir. Şiirlerinde İlâhî aşkı yansıtmakta olup, Cenab-ı Hakkın
mutlak cemali karşısında kendisinden geçerek her şeyde sevgiliyi görmüştür.
Şairlerin sultanı olarak kabul gören ve bu unvanla anılan Ömer’e, Peygamber Efendimizi neden met-
hetmediği sorulduğunda, “Onu methetmeye gücümün yetmediğini anladım. Onu methedecek kelime
bulamadım” karşılığını verdi. Çünkü, Cenab-ı Hak onun adını; ezanda, şahadet kelimesinde, ikamette,
namazdaki teşehhütte, hutbe ve bazı ibadetlerde, bir çok duada, nasihat yapmakta, kabirde, sıkıntı
zamanlarında, mahşerde, cennette ve her yaratılmışın lisanında kendi adının yanına koymuştur. Onun
en büyük üstünlüğü Allah’ın sevgilisi olmasıdır. Onu herkesten, her melekten daha çok sevmiştir.
Ömer ibn Farıd, “Her güzelin güzelliği Allah güzelliğinden aksetmiş bir parçadır” derken; insan ruhu
için, görüntüleri perde arkasında oynatan hayalci, görüntüleri ise insan bedenine benzetmiştir. Ona gö-
re, Yaratıcının izni olmadan hiçbir hareket taklit edilemez, dış evren bir oyuncağa benzer ve bu
oyuncağın hareketi bir ustanın elindedir.
Son yıllarını Kahire’de geçiren şair, ünlü Ezher Camiinde vaazlar verdi ve sohbetlerde bulundu. Ocak
1235’te vefat etti.
İBNİ hÜMaM (1388-1457):
Adı Kemaleddin Muhammed’tir. Dedesi Hümameddin’in ismine iza-
feten İbni (İbnü’l-) Hümam lâkabıyla tanınıp meşhur olmuştur. Sivas’tan Mısır’a göç etmiş bulunan
ailesinden dolayı es-Sivasî ve doğum yeri olan İskenderiye’den ötürü de İskenderî lâkaplarıyla da anıl-
mıştır. Mısır’da eğitim görüp burada hizmet vermiş ve Hanefî fıkhının önemli âlimlerinden biri olarak
kabul görmüştür. İslâm dünyasında, “Fethu’l-Kadir” adlı eseriyle şöhret bulmuştur. Risale-i Nur’da, ilmî
gelişmeleri din namına reddeden ve fikren uykuda olan insanların dine verdikleri zararlara işaretlerde
bulunulmuş; daldıkları uykudan hâlâ uyanamamış olanların müracaat edebilecekleri âlimler arasında
İbn Hümam’ın ismi de zikredilmiştir. Künyesi Kemaleddin Muhammed bin Abdülvahid bin Abdülha-
mid es-Sivasî el-İskenderî şeklindedir.
İBNİ SİNa:
Ebu Ali el Hüseyin bin Abdullah (980-1037). Garp Ortaçağında Avicenna diye tanınan İb-
ni Sina, ilk tahsilini Buhara’da gördü ve on yaşında iken Kur’ân’ı ezberledi. Değişik hocalardan hesap,
fıkıh ve kelâm tahsil ettikten sonra Nâtili adlı bir âlimden mantık ve felsefe öğrendi. Felsefî bilgilerinin
temellerini Farabî’ye borçlu olan İbni Sina, metafiziği Farabî’nin el-İbâna adlı eserinden öğrenir. Aris-
to’yu ancak Farabî’yi okuduktan sonra anlayabildiğini ifade eden İbni Sina’nın fikir inkişafında
müdürlüğünü yaptığı Şivan el-Hikma adındaki Samanoğulları Saray Kütüphanesinin büyük rolü olmuş-
tur. Samanî hükümdarının vefatından sonra, memlekette meydana gelen siyasî karışıklıklar yüzünden
Buhara’dan çıkmaya mecbur olan İbni Sina, sırasıyla Harizm, Irak-ı Acem, Cürcan ve Rey’e gitmeye
mecbur oldu. Büyük bir filozof olduğu kadar ünlü bir hekim de olan İbni Sina, tıp alanındaki eserleriy-
le İslâm dünyasının yanı sıra, Avrupa’daki tıp ilmini de derinden etkiledi. Eserleri Avrupa
üniversitelerinde 600 sene temel kitap olarak okutulan İbni Sina’nın tıp, mantık, felsefe, fizik, tabiiyat,
psikoloji ve birçok ilme dair 270 kadar eseri vardır. 1037 yılında vefat etmiştir ve kabri İran’ın Heme-
dan şehrindedir.
İBRahİM hakkI:
İbrahim Hakkı Erzurumî. Anadolu’da yaşayan evliyanın ve ulemanın büyükle-
rindendir. Hicrî 1156/1710 senesinde Erzurum’un Hasankale kazasında doğdu. Siirt’in Tillo kasabasında
İsmail Fakirullah’dan ders alan babası Osman Efendinin yanına gelerek İsmail Fakirullah ile tanışan İb-