İşte, hissiyat-ı cumhur şu merkezde olduklarından, el-
bette irşat ve belâgat iktiza eder ki, onların hissiyatı ria-
yet ve ihtiram edilsin ve efkârları dahi bir derece müma-
şat ve ihtiram edilsin. İşte, riayet ve ihtiram, ukul-i beşe-
re karşı olan “tenezzülât-ı İlâhiye” ile tesmiye olunur.
evet, o tenezzülât, te’nis-i ezhan içindir. “onuncu Mu-
kaddeme”ye müracaat et.
İşte bunun içindir ki, hakaik-ı mücerredeye temaşa et-
mek için hissiyat ve hayalâlûd cumhurun nazarlarını ok-
şayan suver-i müteşabiheden birer dürbün vazedilmiştir.
İşte şu cevabı teyit eden maani-i amika veya müteferri-
kayı bir suret-i sehil ve basitada tasavvur veya tasvir et-
mek için, nâsın kelâmında istiarat-ı kesîreyi irad ederler.
demek, müteşabihat dahi istiaratın en ağmaz olan kıs-
mıdır. zira, en hafi hakaikın suver-i misaliyesidir. de-
mek, işkâl ise, mananın dikkatindendir, lâfzın iğlâkından
değildir.
ey muteriz! İnsafla nazar et ki, fikr-i beşerin, bahusus
avamın fikirlerinden en uzak olan hakaikı şöyle bir tarik-
le takrip etmek, acaba tarik-ı belâgat olan mukteza-i hâlin
mutabakatına muvafık ve makamın nispetinde kemal-i
vuzuh ve ifadeye mutabıktır, yahut tevehhüm ettiğin gibi-
dir? Hakem sen ol.
İkinci noktaya cevap:
“İkinci Mukaddeme”de mufas-
salan geçmiştir. Âlemde meylü’l-istikmalin dalı olan
insandaki meylü’t-terakkinin semeratı ve tecarüb-i
kesîreyle ve netaic-i efkârın telâhukuyla teşekkül eden
çimde, ayrıntılı ve izahlı biçimde.
mukaddeme:
başlangıç.
mukteza-i hâl:
hâlin gerektirdi€i
şekilde, hâlin gere€i, duruma gö-
re, icabına göre.
mümaşat edilme:
hoş karşılan-
ma, uyumlu ve uygun bulunma.
müracaat:
başvurma, danışma.
mutabakat:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
mutabık:
uygun.
muteriz:
itiraz eden, karşı çıkan,
itirazcı.
müteferrika:
farklı farklı.
müteşabihat:
Kur’ân-ı Kerîm’in
manası açık olmayan ayetleri,
müteşabih ayetler, mecâzî mana-
ya elverişli ayetler.
muvafık:
uygun, münasip.
nâs:
insanlar.
nazar:
bakış; düşünce, fikir.
netaic-i efkâr:
fikirlerin neticele-
ri.
nispet:
ilgi, ba€, münasebet.
riayet:
gözetme, dikkate alma.
semerat:
semereler, meyveler.
suret-i sehil ve basita:
basit ve
kolay bir tarz, şekil.
suver-i misaliye:
benzer suretler.
suver-i müteşabihe:
birbirine
benzeyen suretler.
takrip:
yaklaştırma.
tarik-ı belâgat:
belagat yolu.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şekil-
lendirme, düşünme.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya baş-
ka ifade tarzlarıyla anlatma.
tecarüb-i kesîre:
çeşitli tecrübe-
ler, bir çok tecrübe.
telâhuk:
birbirine katılma, birbiri
arkasına gelip birleşme.
tenezzülât:
tenezzüller, sözün
muhatapların seviyelerine uygun
olarak ayarlanması ve derin haki-
katlerin anlaşılması kolay ifade-
lerle açıklanması.
tenezzülât-ı ‹lâhiye:
Cenab-ı
Hakkın kullarının anlayış seviye-
lerine göre konuşması ve derin
hakikatları, anlayabilecekleri ifa-
delerle beyan etmesi.
te’nis-i ezhan:
zihinleri okşama,
zihinleri alıştırma, yabancılık gös-
termeme.
teşekkül:
kurulma, oluşma, şekil-
lenme.
tesmiye:
isimlendirme.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümitsizli€e
ve korkuya düşme.
teyit:
kuvvetlendirme, sa€lam-
laştırma; do€ru çıkarma.
ukul-i beşer:
insanın akılları.
vazetme:
koyma, konulma
MuhakeMat | 211 |
u
nsuru
’
l
-a
kîde
a€maz:
en derin, en anlaşıl-
maz, en esrarlı olan.
bahusus:
özellikle.
belâgat:
duruma en uygun
söz söyleme.
cumhur:
halk, ahali, umum.
dürbün:
uza€ı gösteren.
efkâr:
düşünceler, fikirler, gö-
rüşler.
fikr-i beşer:
insanların fikri,
insanların düşüncesi.
hafi:
gizli.
hakaik:
hakikatler, gerçekler,
asıl ve esaslar.
hakaik-ı mücerrede:
soyut
gerçekler.
hayalâlûd:
hayalî, hayal ile
karışık.
hissiyat-ı cumhur:
genel hal-
kın duygu ve düşünceleri.
i€lâk:
sözü karışık ve anlaşıl-
maz bir şekilde söyleme.
ihtiram:
hürmet etme, saygı
gösterme.
iktiza:
gerekme, gerektirme.
irad etme:
söyleme, takdim.
irşat:
do€ru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
işkâl:
güçlük, zorluk.
istiarat:
istiareler; bir kelime-
yi kendi manasından başka
manada kullanmalar.
istiarat-ı kesîre:
çokça yapı-
lan istiareler.
kemal-i vuzuh:
tam bir açık-
lık.
maani-i amika veya müte-
ferrika:
derin veya farklı fark-
lı manalar.
makam:
yer, mevki.
meylü’l-istikmal:
olgunlu€a
ermeyi isteme arzusu.
meylü’t-terakki:
ilerleme
meyli, yükselme iste€i.
mufassalan:
tafsilatlı bir bi-