Muhakemat - page 205

Dördüncüsü:
“onuncu Mukaddeme”de geçtiği gibi,
hem de ikinci nokta-i itirazın cevabında da geleceği gibi
şudur ki: Cumhurun istidad-ı efkârı derecesinde şeriatın
irşat etmesidir. Şöyle ki:
Cumhurun amîliği için, hakaik-ı mücerredeyi, me’lûf-
ları vasıta olmaksızın adem-i telâkkileri sebebiyle, müte-
şabihat ve teşbihat ve istiarat ile tasvir etmesidir. Hem
de fünun-i ekvanda cumhurun, hiss-i zahir sebebiyle hi-
lâf-ı vakii zarurî telâkki etmekle beraber, mebadi basa-
makları adem-i in’ikad ve tekemmülünden, mağlataların
vartalarına düşmemek için, şeriat öyle mesailde ipham
etti ve mutlak bıraktı; lâkin hakikati imadan hâlî bırak-
madı.
Vehim ve Tembih
Resul-i Ekrem’in her bir fiil ve her bir hâlinde sıdk le-
mean eder. Fakat her fiili ve her hâli harika olmak lâzım
değildir. Zira izhar-ı harika, tasdik-i müddea içindir. Ha-
cet olmadığı veya münasip olmadığı vakitte, cereyan-ı
umumiyeye mütabaatle, kavanin-i âdatullaha destedad-ı
teslim oluyor. Hem de öyle olmak gerektir.
Ey birader! Şu tembih, Birinci Mesleğin Mukaddemesi-
nin taifesindendir. Nisyanın hatasıyla yolunu şaşırmakla
yerini kaybedip şuraya girmiştir.
İyice şu nükteleri tut. İşte neticeye giriyoruz:
Bak ey birader! Fünun ve ulûmun zübde-i hakikiyesi,
berahin-i akliye üzerine müesses olan diyanet ve şeriat-ı
İslâmiye, öyle fünunları tazammun etmiştir: ezcümle,
lah kanunları, kâinatta işleyen ‹lâ-
hî kanunlar, yaratılış kanunları.
lemean:
parlama, parıldama.
ma€lata:
mugalata, zihin karıştı-
racak boş, manasız ve saçma söz.
me’lûf:
alışılmış, ülfet edilmiş.
mebadi:
temel prensipler, ilk un-
surlar.
mesail:
meseleler.
heslek:
gidiş, usul, yol.
müesses:
tesis edilmiş, kurulmuş
olan, kurulu.
mukaddeme:
başlangıç.
münasip:
uygun.
mütabaat:
ittiba etme, birinin ar-
kasından gitme, ona uyma.
müteşabihat:
zahirî ifadesinin dı-
şında anlam taşıyan teşbihli ifa-
de.
nisyan:
unutma, unutuş.
nokta-i itiraz:
itiraz noktası, itiraz
edilen nokta.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
Resul-i ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
şeriat:
Allah tarafından peygam-
ber vasıtasıyla bildirilen, ‹lâhî
emir ve yasaklara dayanan hü-
kümlerin hepsi.
şeriat-ı ‹slâmiye:
‹slâm şeriatı.
sıdk:
do€ruluk.
taife:
takım, güruh.
tasdik-i müddea:
iddia edilen şe-
yin tasdiki, dava edilen şeyin ka-
bul edilmesi.
tasvir:
bir şeyi yazıyla veya baş-
ka ifade tarzlarıyla anlatma.
tazammun:
ihtiva etme, içine al-
ma, içinde bulundurma.
tekemmül:
olgunlaşma, kemale
erme, mükemmelleşme.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
teşbihat:
benzetmeler, teşbihler.
ulûm:
ilimler.
varta:
tehlike, büyük tehlike.
vasıta:
aracı.
nehim:
zan, şüphe.
zarurî:
zorunlu.
zübde-i hakikiye:
gerçek netice,
bir şeyin gerçekten en mühim
kısmı
MuhakeMat | 205 |
u
nsuru
l
-a
kîde
adem-i in’ikad:
kayıtsızlık,
ba€lanmamak, bağlı olma-
mak.
adem-i telakki:
anlayışsızlık.
âmî:
bilgisiz, cahil.
berahin-i akliye:
aklî deliller,
şahitler, akla uygun deliller.
birader:
kardeş.
cereyan-ı umumîye:
genel
akım.
cumhur:
halk, ahali, umum
topluluk.
destedad-ı teslim:
teslim eli-
ni veren, itaat eden, uyan.
diyanet:
din, dindarlık.
ezcümle:
bu cümleden ola-
rak.
fiil:
iş, hareket.
fünun:
fenler.
fünun-i ekvan:
kâinata ait
fenler, ilimler.
hacet:
ihtiyaç.
hakaik-ı mücerrede:.
hakikat:
gerçek.
hâlî:
boş, bir şeyden uzak,
müstesna.
hârika:
ola€anüstü.
hilâf-ı vâki:
gerçe€e zıt, vuku
bulana aykırı.
hiss-i zahir:
açı€a çıkmış duy-
gu, zahir olan duygu.
ipham:
sözün anlaşılamaya-
cak derecede kapalı olması.
ima:
işaretle anlatma, üstü
kapalı ifade etme.
irşat:
do€ru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
istiarat:
istiareler, bir kelime-
nin manasını geçici olarak
başka manada kullanma.
istidat-ı efkâr:
fikir kabiliyeti,
düşünme kabiliyeti.
izhar-ı harika:
hârika halleri
açı€a vurma.
kavanin-i âdatullah:
adetul-
1...,195,196,197,198,199,200,201,202,203,204 206,207,208,209,210,211,212,213,214,215,...332
Powered by FlippingBook