irŞaTVEiŞarET
Tarih ve siyer ve asar nokta-i nazarından dikkat olu-
nursa, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm, dört yaşından
kırk yaşına kadar, lâsiyyema şe’ni ahlâkı ve hileyi dışarı-
ya atmakta olan hararet-i gariziyenin şiddet-i iltihabı
zamanında, kemal-i istikametle ve kemal-i metanetle ve
tamam-ı ıttırad-ı ahval ile ve müsavat ve muvazenet-i et-
var ile ve nihayet-i iffet ile ve hiçbir hâli mesturiyeti
muhafaza etmeyen –lâsiyyema öyle ehl-i inada karşı– bir
hileyi ima etmemekle beraber yaşadığı nazara alınırsa,
sonra istimrar-ı ahlâkının zamanı olan kırk seneden son-
ra o inkilâb-ı azîm nazara alınırsa, haktan geldiğini ve
hakikat olduğunu tasdik etmezse, nefsine levm etsin. Zira
zihninde bir Sofestaî gizlenmiş olacaktır. Hem de, en ha-
tarlı makamlarda –
gàr
’da gibi– tarik-ı halâsı mefkud iken
ve haytü’l-emel bihasebilâde kesilirken, gayet metanet ve
kemal-i vüsuk ve nihayet-i itminan ile olan hareket ve hâl
ve tavrı, nübüvvet ve ciddiyetine şahid-i kâfîdir ve hak ile
temessük ettiğine delildir.
İkinci Meslek
Yani, sahife-i ulâ, zaman-ı mazidir. İşte şu sahifede
dört nükteyi nazar-ı dikkate almak lâzımdır:
Birincisi:
Bir fende veyahut kasasta, bir adam, esas-
larını ve ruh ve ukdelerini ahzederek müddeasını ona bi-
na ederse, o fende hazakat ve maharetini gösterir.
le.
levm:
kınama, zemmetme.
maharet:
mahirlik, ustalık.
makam:
yer.
mefkud:
yok, kayıp, olmayan.
meslek:
gidiş, usul, yol.
mesturiyet:
gizlilik, setredilmiş-
lik.
metanet:
metîn olma, dayanıklı-
lık; gayret.
müddea:
iddia edilen şey, tez,
sav.
muhafaza:
koruma.
müsavat:
müsavilik, eşitlik.
muvazenet-i etvar:
tavırların öl-
çülü ve dengeli olması.
nazar:
bakış, dikkat.
nazar-ı dikkat:
dikkatli bakma,
dikkatli bakış.
nefis:
kendi, şahıs.
nihayet-i iffet:
iffetin son dere-
cesi.
nihayet-i itminan:
son derece
emniyet.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
nübüvvet:
nebilik, peygamberlik,
Allah elçili€i.
nükte:
ince manalı, ancak dikkat-
le anlaşılabilen mana veya söz.
şahid-i kâfi:
şahit olarak başkası-
na ihtiyaç bırakmayan.
sahife:
sayfa.
sahife-i ulâ:
birinci sayfa, önceki
sayfa.
şe’n:
iş, durum, özellik, yapı.
şiddet-i iltihap:
bir organda olan
cerihatından meydana gelen ra-
hatsızlık.
siyer:
Hz. Muhammed’in (asm)
hayatının bütün safhalarını anla-
tan, Peygamberimizin vasıflarını
nakleden eserler.
Sofestaî:
Allah’ı kabul etmemek
için kâinatı ve kendi varlı€ını da
inkâr eden.
tamam-ı ıttırad-ı ahval:
durum-
ların birbirini izleyip, herhangi bir
bozukluk olmadan tamamlanma-
sı.
tarik-ı halâs:
kurtuluş yolu, kur-
tuluşa ulaştıran yol.
tasdik:
do€rulama, onaylama.
temessük:
yapışma, sarılma, sıkı-
ca tutunma.
ukde:
dü€üm, ba€.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
MuhakeMat | 197 |
u
nsuru
’
l
-a
kîde
ahz:
alma, alınma.
aleyhissalâtü vesselâm:
‘sa-
lât ve selâm onun üzerine ol-
sun’ anlamında Hz. Muham-
med’e dua.
asar:
eserler.
bihasebilâde:
âdet kabîlin-
den, âdet olarak.
bina:
kurma, dayandırma.
ciddiyet:
ciddîlik.
delil:
bir davayı ispata yara-
yan şey, burhan.
ehl-i inat:
inat edenler, inkar-
da ısrar edenler.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmiş ilimlere verilen genel
ad.
gar:
ma€ara, in.
gayet:
son derece.
hak:
do€ruluk, gerçek, haki-
kat; Allah.
hakikat:
gerçek.
hararet-i garîziye:
normal ısı.
hatar:
tehlike.
haytü’l-emel:
istek ve arzu
ipi.
hazakat:
üstatlık, ustalık.
ima:
işaretle anlatma, üstü
kapalı ifade etme.
inkılâb-ı azîm:
büyük inkılâp,
büyük ve köklü de€işiklik.
irşat:
do€ru yolu gösterme,
gafletten uyandırma.
istimrar-ı ahlâkın zamanı:
ahlâkın güçlü ve sabit oldu€u
devre.
kasas:
kıssalar, hikâyeler.
kemal-i istikamet:
istikame-
tin mükemmel şekli, mükem-
mel bir istikamet.
kemal-i metanet:
tam ve
mükemmel bir dayanıklık.
kemal-i vüsuk:
inanmanın
son derecesi, tam bir itimat.
lâsiyyema:
hususan, özellik-