Muhakemat - page 190

Bir cihetten kaime ve müstakime ise, çok cihattan mai-
le ve münhaniyedir. Yani, ne kadar sureten ve madde-
ten ve lâfzen ve maaşen muntazamadır; fakat, sireten ve
maneviyaten ve manen faside ve muhtelledir.
ey birader! ‹şte sıra
üçüncü cihete geldi; iyi tefekkür
et.
Şöyle:
Ahlâktaki ifrat ve tefrit ise, istidadatı ifsat ediyor. Ve
şu ifsat ise, abesiyeti intaç eder. Ve şu abesiyet ise, kâ-
inatın en küçük ve en ehemmiyetsiz şeylerinde mesalih
ve hikemin riayetiyle âlemde hükümfermalığı bedihî olan
hikmet-i İlâhiyeye münakızdır.
Vehim ve Tembih
“Meleke-i marifet-i hukuk” dedikleri her fenalığın mad-
deten zararını ihsas ede ede ve efkâr-ı umumiyeyi ikaz et-
mekle hasıl olan “meleke-i riayet-i hukuk” dedikleri emri,
şeriat-ı İlâhiyeye bedel olarak dinsizlerin tasavvuru ve şe-
riattan istiğnaları bir tevehhüm-i batıldır. Zira dünya ih-
tiyarlandı. Öyle bir şeyin mukaddematı da zahir olmadı.
Bilâkis, mehasinin terakkisiyle beraber mesavi dahi terak-
ki edip, daha dehşetli ve aldatıcı bir şekle giriyor.
Evet, nasıl ki nevamis-i hikmet, desatir-i hükûmetten
müstağni değildir; öyle de, vicdana hâkim olan kavanin-i
şeriat ve fazilete eşedd-i ihtiyaçla muhtaçtır. İşte, şöyle mev-
hume olan meleke-i tadil-i ahlâk, kuva-i selâseyi hikmet ve
iffet ve şecaatte muhafaza etmesine kâfi değildir. Binaena-
leyh, insan, bizzarure vicdan ve tabiatlara müessir ve
nafiz olan mizan-ı adalet-i İlâhiyeyi tutacak bir nebîye
muhtaçtır.
abesiyet:
akıl dışılık; faydasızlık;
gereksizlik.
bedihî:
apaçık.
bizzarure:
zarurî olarak, ister is-
temez, mecburen.
cihat:
cihetler, taraflar, yönler.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
desatir-i hükümet:
hükmeden-
lerin düsturları, devletin düsturla-
rı.
efkâr-ı umumiye:
umumun dü-
şüncesi, genel düşünce.
eşedd-i ihtiyaç:
ihtiyacın en şid-
detlisi, çok fazla muhtaç olunma.
faside:
bozuk, bozulmuş olan.
hasıl:
ortaya çıkan, beliren.
hikem:
hikmetler.
hikmet:
hakîmlik; yüksek bilgi,
kainattaki ve yaratılıştaki gayele-
ri araştırma.
hikmet-i ‹lâhiye:
Allah’ın hikme-
ti, mahlûkatın yaratılışında Al-
lah’ın gayeleri.
hükümferma:
hükümran, hü-
küm süren.
iffet:
temizlik, ahlâkî temizlik.
ifrat:
aşırılık, pek ileri gitme, had-
dini aşma.
ifsat:
fesada u€ratma, bozma, ka-
rışıklık çıkarma.
ihsas:
hissetirme, sezdirme.
intaç:
netice verme, sonuçlandır-
ma.
istidadat:
istidatlar, kabiliyetler,
yetenekler.
isti€na:
çekinme.
kaime:
mevcut, ayakta duran.
kavanin-i şeriat:
şeriat kanunları,
‹slâm dininin içtimaî, sosyal ha-
yatla ilgili prensipleri.
kuva-i selâse:
üç duygu, üç kuv-
vet.
lafzen:
sözlü olarak.
maaşen:
maaş olarak, yaşayış
bakımından.
maile:
e€ilmiş, e€ri.
mehasin:
güzellikler, iyilikler.
meleke-i marifet-i hukuk:
tec-
rübe ile elde edilmiş hukuk bilgi-
si.
meleke-i riayet-i hukuk:
huku-
ka uymanın kazandırdı€ı meleke.
meleke-i tadil-i ahlâk:
huyu de-
€iştiren meleke.
mesalih:
maslahatlar, faydalar.
mesavi:
kötü hâller, fenalıklar,
seyyieler.
mevhume:
vehim, kuruntu ve
hayal nev’inden olan şey.
mizan-ı adalet-i ‹lâhiye:
ilahi
adalet terazii, ölçüsü.
müessir:
tesir eden, tesirini gös-
teren, eser ve iz bırakan.
muhtelle:
bozulmuş olan, düzen-
siz.
u
nsuru
l
-a
kîde
| 190 | MuhakeMat
mukaddemat:
başlangıçlar.
münakız:
birbirini tutmayan,
birbirini nakzeden, karşıt
olan; zıtlık.
münhaniye:
e€ri olan, düz ol-
mayan.
müsta€ni:
tenezzül etmeyen,
gerekli bulmayan.
müstakime:
sa€lam duran,
do€ru yolda olan.
nafiz:
tesir eden, nüfuzlu, te-
sirli.
nebî:
Allah’ın elçisi, habercisi;
peygamber, resul.
nevamis-i hikmet:
hikmetin
kanunları.
riayet:
uyma, gözetme.
şecaat:
cesurluk, yi€itlik, kor-
kusuzluk.
şeriat:
Allah tarafından pey-
gamber vasıtasıyla bildirilen,
‹lâhî emir ve yasaklara daya-
nan hükümlerin hepsi.
şeriat-ı ‹lâhiye:
Allah’ın şeria-
tı; Allah’ın koymuş oldu€u ka-
nun, nizam, şeriat.
sireten:
iç durum, manevî
durum, ahlâk, karakter.
sureten:
suret olarak, görü-
nüş itibariyle.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben
düşünme.
tefrit:
ortalamanın altında
kalma, tersine aşırılık, ifratın
zıddı.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevehhüm-i batıl:
hakikati
olmayan vehimler.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
1...,180,181,182,183,184,185,186,187,188,189 191,192,193,194,195,196,197,198,199,200,...332
Powered by FlippingBook