Muhakemat - page 186

besaite tahlil ve irca etmekle hasıl olan kabiliyet-i ilim ve
“terkip” dedikleri kavanin-i cariyeyi istimal edip, sanatıy-
la tabiatı muhakât olan
kabiliyet-i sanattan
nazarının
kusurunu; ve evhamın müzahemeti ve sevk-i insaniyetin
adem-i kifayeti cihetiyle, bir mürşid-i nebîye ihtiyaç göste-
riyor; tâ âlemdeki nizam-ı ekmelin muvazenesi muhafaza
olunsun.
İkincisi:
gayr-i mütenahi olan beşerin istidadı, gayr-i
mahsur olan amal ve müyûlâtı ve gayr-i mazbut olan ta-
savvurat ve efkârı, gayr-i mahdut olan kuvve-i şeheviye
ve gazabiyesidir.
iŞarET
Bir adama milyonlarca sene ömür ile bütün lezaiz-i
dünyeviye ve her cihetten tasallut-i tam verildiği hâlde, is-
tidadındaki lâyetenahiliğin hükmünce bir “Ah, ah, ley-
te!”yi çekecektir. Güya o adem-i rıza ile remiz ve işaret
ediyor ki, insan ebede namzettir ve saadet-i ebediye için
halk olunmuştur; tâ gayr-i mütenahi bir zamanda, gayr-i
mahdut ve geniş bir âlemde, gayr-i mahsur olan istidada-
tını bilfiile çıkarabilsin.
Tembih
Adem-i abesiyet ve hakaik-ı eşyanın sübutiyetleri ima
ediyor ki: Bu dar ve mahsur ve her bir lezzetinde çok a’ra-
zın müzahametiyle keşmekeş ve tehasütten hâlî olmayan
şu dünya-i deniye içinde kemalât-ı insaniye yerleşmez.
Belki geniş ve müzahemetsiz bir âlem lâzımdır; tâ insan
a’raz:
arazlar; engeller; bir şeyin
aslından olmayıp, sonradan ekle-
nen özellikler.
adem-i abesiyet:
abes olmayış,
lüzumsuz olmayış.
adem-i kifayet:
kâfi gelmeme,
yetersizlik.
adem-i rıza:
hoşnutsuzluk, mem-
nun olmama.
âlem:
dünya, cihan; bütün yara-
tılmışlar.
âmâl:
emeller, arzular, istekler.
besait:
basit şeyler.
beşer:
insan, insanlık.
cihet:
yön.
dünya-i deniye:
adî, alçak dünya.
ebed:
sonsuzluk, daimîlik.
efkâr:
düşünceler, fikirler, görüş-
ler.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
gayr-i mahdut:
hudutsuz; sınır-
sız.
gayr-i mahsur:
hasredilemez; sı-
nırsız.
gayr-i mazbut:
kayıt altına alına-
maz; derli toplu olmayan.
gayr-i mütenahi:
sonsuz, sonu
olmayan, nihayetsiz.
güya:
sanki.
hakaik-ı eşya:
nesnelerin, şeyle-
rin perde arkasındaki hakikatleri.
hâlî:
boş, bir şeyden uzak, müs-
tesna.
halk:
yaratma, yoktan var etme.
hasıl:
ortaya çıkan, beliren.
hüküm:
karar, emir.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
irca:
eski hâline getirme, eski du-
rumuna getirme.
istidadat:
istidatlar, kabiliyetler,
yetenekler.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
istimal:
kullanma.
kabiliyet-i ilim:
ilim ö€renme
kabiliyeti.
kabiliyet-i sanat:
sanat kabiliye-
ti.
kavanin-i cariye:
geçerli, işleyen
kanunlar.
kemalât-ı insaniye:
insana ait
mükemmellik ve olgunluklar.
keşmekeş:
karışık olma durumu,
karışıklık.
kuvve-i şeheviye ve gazabiye:
yemek içmek konuşmak, uyu-
mak ve benzerî bedenî kabiliyet-
ler ve şiddet, hiddet ve nefret gi-
bi duygular.
lâyetenahi:
sonsuz, sonu bulun-
u
nsuru
l
-a
kîde
| 186 | MuhakeMat
maz, nihayetsiz.
leyte:
olsaydı, keşke, ne olur-
du.(olması mümkün olmayan
şeyler için kullanılır.).
lezaiz-i dünyeviye:
dünyaya
ait lezzet ve zevkler.
mahsur:
hasredilmiş, sınırlan-
mış.
muhafaza:
koruma.
muhakât:
bir kimseyi ahmak
yerine koymak.
mürşid-i nebi:
peygamber
olan irşad edici.
muvazene:
denge.
müyûlât:
meyiller.
müzahamet:
zahmet, sıkıntı
verme.
namzet:
aday.
nazar:
bakış.
nizam-ı ekmel:
en kusursuz,
en mükemmel düzen, sistem,
kanun.
remiz:
işaret, gizli ve kapalı
bir surette ifade etme.
saadet-i ebediye:
sonu ol-
mayan, sonsuz mutluluk.
sevk-i insaniyet:
insanî sevk,
insaniyetin sevki, yönlendir-
mesi.
sübutiyet: gerçeklik
.
tahlil:
unsurlarına ayırma, çö-
zümleme, analiz.
tasallut-i tam:
tam tasallut;
birinin başına tam olarak mu-
sallat olma, tamamen birinin
başına ekşime.
tasavvurat:
tasavvurlar, dü-
şünceler.
tehasüt:
hasetleşme, birbirini
kıskanma; çekişme, çeke-
memezlik.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
terkip:
birkaç şeyin birleşe-
rek meydana getirdikleri yeni
şey, sentez
1...,176,177,178,179,180,181,182,183,184,185 187,188,189,190,191,192,193,194,195,196,...332
Powered by FlippingBook