Muhakemat - page 177

iŞarET
Birinin asarı muhakeme olunursa, onun hassasını na-
zara almak lâzımdır. İşte şu meselede edilmemiştir. Zira,
bu meseleye acz-i abdin arkasında kudret-i mümkünatın
tarafında kıyas-ı temsilînin perdesi altında temaşa ediyor.
Hâlbuki tekvin-i âlemde bir kısmını maddesiz ibda ve bir
kısmı dahi maddeden inşa ile şu kadar hayretfeza asar-ı
mu’cize ile kudret-i kâmile-i İlâhiyeyi göstermekle bera-
ber, ondan sarf-ı nazar etmek, gaibi şahit suretinde gör-
mek olan kıyas-ı hâdi’ ile ve ebna-i cinsini muhakeme et-
tiği gibi, bir kaide-i mahdûde ile Vacibü’l-Vücud’a nazar
ederler. Hatta çok meseleyi akl-ı selim makul gördüğü
hâlde, onlar gayr-i makul tevehhüm ederler.
Tembih
Muhtereattan kat-ı nazar, masnuatın en zahir ve mü-
nevver ve “ziya” dedikleri olan nur-i ayn-ı âlemin kava-
nin-i acîbesi ve onun semeresi ve misal-i musağğarı olan
nur-i basarın nevamis-i bediasıyla münevver ve musav-
ver olan kemal-i kudret-i İlâhiyenin canibinde, muvaze-
ne nokta-i nazarında gayr-i makul ve uzak tevehhüm
olunan mesaile temaşa edilirse, me’nus ve ayn-ı aklın kir-
pikleri ortasında görülecektir.
Tembih
Nasıl ki zaruriyattan nazariyat istintaç olunur; öyle
de, asar-ı Sâniin zaruriyatı, mahfiyat-ı sanatına bürhan-
dır. İkisi beraber bu meseleyi ispat eder.
dahilindeki kudret, mümkün olan
kudret.
mahfiyat-ı sanat:
sanatın gizli,
ince, anlaşılması ayrı bir dikkat
gerektiren yönleri.
makul:
akla yakın, akla uygun,
aklın kabul edece€i.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
me’nus:
alışılmış, alışık, ünsiyet
edilmiş.
mesail:
meseleler.
mesele:
konu.
misal-i musa€€ar:
küçültülmüş
örnek, bir şeyin bütün özellikleri-
ni taşıyan, ondan daha küçük
olan örne€i.
muhakeme:
akıl yürütüp do€ru
netice elde edebilme, tartma, de-
€erlendirme, yargılama.
muhtereât:
icad edilmişler, yeni-
den meydana çıkarılmış olanlar.
münevver:
nurlu, ışıklı, parlak.
musavver:
resimli, tasvirli.
muvazene:
denge, ölçü.
nazar:
bakış, dikkat.
nazariyat:
nazariyeler, teoriler.
nevamis-i bedia:
güzel ve be€e-
nilen kanunlar.
nokta-i nazar:
görüş açısı, bakış
açısı; görüş, fikir.
nur-i ayn-ı âlem:
âlemin gözü-
nün nuru.
nur-i basar:
göz nuru.
sarf-ı nazar:
bakıştan uzak tut-
ma, gözden kaçırma.
semere:
meyve, güzel netice.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tekvin-i âlem:.
temâşâ:
bakma, bakıp seyretme.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümitsizli€e
ve korkuya düşme.
Vacibü’l-Vücud:
varlı€ı zarurî ve
zatî olan; varlı€ı başkasının varlı-
€ına ba€lı de€il, kendinden olup
ezelî ve ebedî olan Allah.
zahir:
açık, âşikar.
zaruriyat:
kesin ve zarurî hü-
kümler.
ziya:
ışık, aydınlık, nur
MuhakeMat | 177 |
u
nsuru
l
-a
kîde
acz-i abd:
kulun acziyeti, za-
yıflı€ı.
akl-ı selim:
iyiyi ve kötüyü
fark eden sa€lam akıl, sa€du-
yu.
asar:
eserler.
asar-ı mucize:
mucize olan
eserler.
asar-ı Sâni:
sanatkârın eser-
leri, Allah’ın eserleri.
ayn-ı akl:
akıl gözü.
bürhan:
bir şeyi ispatlamak
için kullanılan kesin delil.
canip:
yan, yön, cihet, taraf.
ebna-yı cins:
kendi cinsinden
olanlar.
gaip:
görünmeyen.
gayr-i makul:
aklın kabul et-
medi€i, akla uymayan.
hâssa:
bir kimseye has olan
özellik, nitelik veya tesir.
hayretfeza:
hayreti artıran.
ibda:
yoktan eşsiz ve benzer-
siz yaratma.
inşa:
vücuda getirme, yarat-
ma.
ispat:
do€ruyu delillerle gös-
terme.
istintâc:
netice alma, netice
çıkarma, sonuç çıkarma.
kaide-i mahdude:
sınırlandı-
rılmış kaide.
kat-ı nazar:
bakışı kesme,
bakmama, alâkayı kesme.
kavanin-i acibe:
akıl erdir-
mesi zor, acip kanunlar.
kemal-i kudret-i ‹lahiye:
Al-
lah’ın kudretinin mükemmel-
li€i.
kıyas-ı hâdi:
aldatıcı kıyas.
kıyas-ı temsilî:
temsile daya-
nan kıyas.
kudret-i kâmile-i ‹lahiye:
Al-
lah’ın mükemmel kudreti.
kudret-i mümkünat:
imkan
1...,167,168,169,170,171,172,173,174,175,176 178,179,180,181,182,183,184,185,186,187,...332
Powered by FlippingBook