ey birader! Şu vehim itikat tarikiyle olmazsa da, ves-
vese cihetiyle bazen mü’minlere musallat oluyor.
iŞarET
Eğer desen
: “Delil-i ihtiraî itâ-i vücuttur. İtâ-i vücut ise,
idam-ı mevcudun refikıdır. Hâlbuki, adem-i sırftan vücu-
du ve vücud-i mahzdan adem-i sırfı aklımız tasavvur ede-
miyor.”
Cevaben derim
: Yâhu, sizin bu istis’abınız ve şu mese-
lenin tasavvurundaki istiğrabınız, bir kıyas-ı hâdi’in neti-
ce-i vahimesidir. Zira icat ve ibda-ı İlâhîyi abdin sanat ve
kisbine kıyas edersiniz. Hâlbuki, abdin elinden bir zerre-
yi imate veyahut icat etmek gelmez. Belki yalnız umûr-i
itibariye ve terkibiyede bir sanat ve kisbi vardır. Evet, bu
kıyas aldatıcıdır, insan kendini ondan kurtaramıyor.
Elhasıl
: İnsan kâinatta mümkinatın öyle bir kuvvet ve
kudretini görmemiş ki, icad-ı sırf ve idam-ı mahz etsin.
Hâlbuki, hükm-i aklîsi de daima üssü’l-esası, müşahedat-
tan neş’et eder. Demek asar-ı İlâhiyeye mümkinat tarafın-
dan bakıyor. Hâlbuki, hayretefza asarıyla müspet olan
kudret-i Sâniin canibinden temaşa etmek gerektir. Demek
ibadın ve kâinatın umur-i itibariyeden başka tesiri olma-
yan kuvvet ve kudretlerin cinsinden olan bir kudret-i
mevhume içinde Sânii farz ederek, o noktadan şu mese-
leye temaşa ediyor. Hâlbuki, Vacibü’l-Vücud’un canibin-
den, kudret-i tammesi nokta-i nazarından bu meseleye te-
maşa etmek gerektir.
abd:
kul.
adem-i sırf:
yokluk, yoklu€a
mahkûm.
asar:
eserler.
asar-ı ‹lâhîye:
‹lâhî eserler.
birader:
kardeş.
canip:
yan, yön, cihet, taraf.
cevaben:
cevap olarak, karşılık
şeklinde.
cihet:
yön.
delil-i ihtiraî:
Cenab-ı Hakk’ın ye-
niden icat ederek yarattı€ı şey-
lerden meydana gelen, kendi za-
tına mahsus delili.
elhasıl:
hasılı, netice itibariyle, kı-
saca.
hayretefza:
hayret arttıran.
hükm-i aklî:
akla dayalı hüküm.
hüküm:
karar, emir.
ibad:
abdler, kullar.
ibda-ı ‹lâhî:
Cenab-ı Hakk’ın alet-
siz, maddesiz, zamansız, mekan-
sız yaratması ve icadı.
icad-ı sırf:
safî ve hâlis icat.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
idam-ı mahz:
tamamen ortadan
kaldırma.
idam-ı mevcut:
mevcudun ida-
mı, var olanların yok edilmesi.
imate:
öldürme, ölüme sebep ol-
ma.
iştigal:
bir işle u€raşma, meşgul
olma.
isti€rap:
garip bulmak, şaşırmak
ve hayret etmek.
istis’ab:
zor sayma, güç sayma,
güç görme.
itâ-i vücut:
vücut verme.
itikat:
inanç, iman.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kisb:
Allah tarafından verilen bir
kabiliyetin sonradan insan tara-
fından kazanılması; ortaya çıkarıl-
ması.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi baş-
ka bir şeye benzeterek hüküm
verme.
kıyas-ı hâdi’:
aldatıcı kıyas.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i mevhume:
vehimden
ibaret olan kudret.
kudret-i Sâni:
her şeyi sanatkâr-
ca yaratan Cenab-ı Hakkın kudre-
ti.
kudret-i tamme:
eksiksiz ve tam
kudret.
mesele:
konu.
mü’min:
iman eden, inanan.
mümkinat:
yaratılanlar, müm-
kün olanlar, imkân dahilindekiler,
olabilir şeyler.
müşahedat:
gözlemler.
u
nsuru
’
l
-a
kîde
| 176 | MuhakeMat
musallat:
çok fazla rahatsız
eden, fazlasıyla üzerine giden
ve sataşan.
müspet:
delille do€rulu€u an-
laşılmış, ispatlanmış.
neş’et:
meydana gelme, oluş-
ma, çıkma.
netice-i vahime:
anlaşılması
güç, anlaşılmaz ve korkunç
netice.
nokta-i nazar:
görüş açısı,
bakış açısı; görüş, fikir.
refik(a):
arkadaş, yoldaş.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
tarik:
yol.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
temâşâ:
hayretle ve dikkatle
bakma, seyretme.
umur-i itibariye:
farazî işler,
emirler.
üssü’l-esas:
hakikî sa€lam te-
mel.
Vacibü’l-Vücut:
varlı€ı zarurî
ve zatî olan; varlı€ı başkasının
varlı€ına ba€lı de€il, kendin-
den olup ezelî ve ebedî olan
Allah.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
vehm-i bâtıl:
hakikatsiz bir
şeyi hakikatmiş gibi düşün-
mek.
vesvese:
şüphe, kuruntu, kal-
be gelen asılsız kötü ve sinsi
düşünce.
vücud-i mahz:
sırf, safî varlık,
tamamen var olmak.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom