Muhakemat - page 178

TELvİh
Acaba nizam-ı âlemdeki sanattan daha dakik, daha
acip, daha garip, cins-i kudret-i mümkinattan daha uzak,
akıl tasavvur edebilir mi? elbette edemez. zira fünun,
gösterdikleri fevaid ve hikemle bizzarure sâniin kasıt ve
sanat ve hikmetine şahadet ettiklerinden, ukulü kabul et-
meye muztar etmişlerdir. Yoksa bu bedihiyattan en kü-
çük bir hakikati, akıl, kendi kendine kalsaydı kabul et-
mezdi.
evet, zemin ve asumanı hamleden ve muallâkta tutan
ve ecram-ı kâinatı istihdam eden ve nizamında idhal ile
hiçbir emrine isyan edilmeyen zat-ı Akdes’ten neden is-
tiğrap olunsun ki, ondan derecatla eshel ve ehaf olanı
hamletsin? evet, bir dağı kaldıran, bir hokkayı kaldırabil-
mekten tereddüt etmek, sırf safsata etmektir.
Elhasıl
, nasıl kur’ân’ın bazısı bazısına müfessirdir; ke-
zalik, kâinat kitabı dahi, bazı suturu arkalarındaki sanat
ve hikmeti tefsir eder.
iŞarET
Eğer desen
: “Bazı mutasavvıfın kelâmından ittisal ve it-
tihat ve hulûl zahir oluyor; ve ondan tevehhüm edilir ki,
bazı maddiyyunun mesleği olan vahdetülvücuda bir mü-
nasebet gösterir.”
Elcevap
: Müteşabih hükmünde olan muhakkikîn-i sofi-
yenin şatahatını ki, vücud-i Akdese hasr-ı nazar ve istiğrak
ve mümkinattan tecerrüt cihetiyle matmah-ı nazar ettikleri
asuman:
gökyüzü, sema.
bedihiyat:
açık, meydanda olan-
lar, delil ve ispata ihtiyacı olma-
yacak şekilde açık, meydanda
olan şeyler.
bizzarure:
zarurî olarak, ister is-
temez, mecburen.
cins-i kudret-i mümkinat:
kud-
retin varlık âleminde görünen
cinsi.
derecat:
dereceler, mertebeler.
ecram-ı kâinat:
kâinatın yıldızla-
rı, kâinattaki ruhsuz ve büyük
varlıklar.
ehaf:
daha hafif, en hafif, pek ha-
fif.
eshel:
daha kolay, en kolay, pek
kolay.
fevaid:
faydalar, menfaatler.
fünun:
fenler, bilimler.
hamletme:
yükleme.
hasr-ı nazar:
bakışı bir tarafa ve-
ya noktaya dikme.
hikem:
hikmetler.
hikmet:
‹lahî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hükmünde:
de€erinde, yerinde.
hulûl:
“Zat-ı Uluhiyet”in varlık içi-
ne girmesi; Allah’ın kainatın içine
dâhil olması.
idhal:
dâhil etme, içine alma.
isti€rak:
kulun kalbini dünya ile
ilgili şeylerden arındırıp Allah’a
ba€lanması ve nihayet derecede,
kendini bilmeyecek şekilde ‹lâhî
aşk ve vecd dalgınlı€ı içinde bu-
lunması.
isti€rap:
garip bulmak, şaşırmak
ve hayret etmek.
istihdam:
bir hizmette kullanma,
çalıştırma.
ittihat:
Zat-ı Ulûhiyetin varlık ile
birleşmesi; Allah’ın kâinatla bir-
leşmesi.
ittisal:
Zat-ı Ulûhiyetin varlık ile
bitişmesi; Allah’ın kâinatla bitiş-
mesi.
kasıt:
asıl maksat.
kezalik:
bu da öyle, böylece.
maddiyyun:
maddenin ezelî ve
ebedî oldu€una, sonradan yaratıl-
mamış bulundu€una inananlar,
maddeye ba€lı kalanlar, madde-
ciler, materyalistler.
matmah-ı nazar:
göz dikilen,
hırsla istenen.
meslek:
gidiş, tutulan yol, sistem.
muallâk:
asılı, asılmış.
muhakkikîn-i Sofiye:
tasavvuf
yoluyla hakikati araştıran âlimler.
mutasavvıf:
vuslata ermek için
tasavvuf yoluna giren ve bu yo-
lun edeplerine, rükünlerine ve
usullerine samimiyetle uymaya
çalışan.
müteşabih:
manası açık olma-
yan, mecazî manaya elverişli olan
sözler.
muztar:
çaresiz kalmış, yapmak
u
nsuru
l
-a
kîde
| 178 | MuhakeMat
zorunda kalmış.
müfessir:
tefsir eden, açıkla-
yan.
mümkinat:
yaratılanlar,
mümkün olanlar, imkân dahi-
lindekiler, olabilir şeyler.
nizam-ı âlem:
Cenab-ı Hak-
kın kâinata koymuş oldu€u
düzen, dünya düzeni.
safsata:
gerçek dışı fikri kar-
şı tarafa kabul ettirmek için
başvurulan, görünüşte do€ru
gibi göründü€ü hâlde gerçek-
te yanlış olan kıyas.
şahadet:
şahit olma, şahitlik;
açık alamet, işaret.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
şatahat:
manevî sarhoşluk
ve cezbe hâlinde iken söyle-
nen şeriata aykırı sözler.
sutur:
satırlar, yazı dizileri.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
tecerrüt:
soyunma, soyutlan-
ma, uzak olma.
telvih:
açıklama.
tevehhüm:
vehimlenme, yok
olanı var zannetmekle ümit-
sizli€e ve korkuya düşme.
ukul:
akıllar, zihinler, uslar.
vahdetülvücut:
vücudun bir-
li€i, varlı€ın bir ve tek oldu€u
düşüncesi, varlıkları bir bilme
düşüncesi: varlı€ın tek oldu-
€unu, her şeyin bir olan Al-
lah’ın de€işik görünüşleri ol-
du€una inanma temeline da-
yanan tasavvufî görüş.
Vücud-i akdes:
en kudsî ve
en mukaddes varlık, Allah.
Zat-ı akdes:
en mukaddes
zat, her türlü kusur ve nok-
sandan uzak ve pak olan zat;
Allah.
1...,168,169,170,171,172,173,174,175,176,177 179,180,181,182,183,184,185,186,187,188,...332
Powered by FlippingBook