mutmain ve ikna edemezsin. Meğer her bir zerrede Eflâ-
tun kadar bir şuur ve Calinos kadar bir hikmeti ispat et-
tikten sonra, zerrat-ı saire ile vasıtasız muhabereyi itikat ve
esbab-ı tabiiyenin üssülesası hükmünde olan cüz-i lâyete-
cezzadaki kuvve-i cazibe ve kuvve-i dafianın içtimalarının
hortumu üzerindeki muhaliyetin damgasını kaldırabil-
sen… Eğer nefsin bu muhalâta ihtimal verse, seni insani-
yet defterinden sildirecektir!
Fakat, caizdir ki, her bir şeyin esası zannettikleri olan
cezp ve def ve hareket, âdatullahın kanunlarına birer
isim olsun. Fakat, kanun kaidelikten tabiîliğe ve zihnîlik-
ten haricîliğe ve itibardan hakikate ve aletiyetten müessi-
riyete gelmemek şartıyla kabul ederiz.
Tembih
(1)
m
Qƒo
£o
a r
øp
e …'
ôn
J r
?n
g n
ôn
°ün
Ñr
dG p
™``p
Lr
QÉn
a
“Nazarını âleme gezdir. Hangi yerinde noksaniyeti gö-
rebilirsin? Kellâ! Gören görmez –meğer kör ola veya kasr-ı
nazar illetiyle müptelâ ola.”
İstersen Kur’ân’a müracaat et. Delil-i inayeti vücuh-i
mümkinenin en ekmel vechiyle bulacaksın. Zira, Kur’ân
kâinatta tefekküre emir verdiği gibi, fevaidi tezkâr ve ni-
metleri tadat eder. İşte o âyât, şu bürhan-ı inayete
mezahirdir. İcmali budur; tut. Tafsili ise, eğer meşiet-i İlâ-
hiye taallûk ederse, âyât-ı afakiye ve enfüsiyeyi tefsir
tarikında, sema ve beşer ve arzın ilimlerine ma’kud olan
Kütüb-i Selâsede tefsir edilecektir. O vakit şu bürhan ta-
mam-ı suretiyle sana görünecektir.
âdatullah:
Allah’ın kâinata yer-
leştirdi€i kanunlar.
aletiyet:
âlet olma hali, sebeplik,
vasıtalık.
âyât:
Kur’ân ayetleri.
âyât-ı afakiye ve enfüsiye:
Al-
lah’ın zatına ve zatının dışındaki
şeylere taalluk eden ayetler.
beşer:
insan, insanlık.
bürhan-ı inayet:
kâinatta görü-
len yardım ve imdada koşmaları
Cenab-ı Hakk’ı göstermesi.
Calinos:
asıl adı Galenos olan Yu-
nanlı filozof ve tıb bilgini.
cezp:
kendine do€ru çekme, çe-
kilme.
cüz-i lâyetecezza:
bölünmeyen,
parçalanmayan kısım, bölünme
imkânı olmayan en ufak zerre,
bölünmez parça.
delil-i inayet:
Allah’ın inayetinin
delili, kâinattaki eşyanın menfaat
ve faydalarını bildiren ayetler, de-
liler.
ekmel:
en, mükemmel, en olgun.
esbab-ı tabiiye:
tabiî, ola€an se-
bepler.
fevaid:
faydalar, menfaatler.
haricî:
dışa ait, dışarı ile ilgili.
hikmet:
felsefe, hakîmlik, eşya-
nın hakikatini, kâinattaki ve yara-
tılıştaki gayeleri araştırma.
hükmünde:
de€erinde, yerinde.
icmal:
kısa anlatma, özetleme,
ayrıntılara girmeme.
içtima:
bir araya gelme.
illet:
hastalık.
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
itibar:
farazî de€er, gerçekte ol-
mayan fakat var sayılan de€er.
itikat:
kesin inanma, iman.
kasr-ı nazar:
bir şey üzerinde
ehemmiyetle fazla durma, nazarı
hususen bir şeye çevirme.
kellâ:
hiç bir zaman, asla,
kat’iyen.
kütüb-i selâse:
üç kitap.
kuvve-i cazibe:
çekme kuvveti,
cezp etme kuvveti, çekicilik.
kuvve-i dafia:
defetme kuvveti,
savma kuvveti, iticilik, itici güç.
ma’kud:
ba€lanmış, ba€lı.
meşiet-i ‹lâhiye:
Cenab-ı Hakka
ait, Onun bilgisi, arzusu, iste€i ve
iradesi altında olan; Allah’ın var-
lıklar üzerindeki iradesi.
mezahir:
mazharlar, görünenler.
müessiriyet:
tesirlilik, etki gücü.
muhabere:
haberleşme.
muhalât:
muhaller, olması müm-
kün olmayanlar.
muhaliyet:
imkânsızlık.
müptelâ:
tutkun, düşkün.
müracaat:
başvurma, danışma.
mutmain:
içi rahat, şüphesi ol-
mayan.
nazar:
bakış, dikkat.
1.
Mülk Suresi: 3.
u
nsuru
’
l
-a
kîde
| 168 | MuhakeMat
nefis:
kendi, şahıs.
noksaniyet:
eksiklik, noksan-
lık.
sema:
gökyüzü, gök.
şuur:
bilinç; bir şeyin incelik-
lerini iyice idrak etme, anla-
yış.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
tabiî:
tabiatı gere€i olan, nor-
mal, alışılmış, ola€an.
tadat:
sayma.
tafsil:
etraflıca bildirme, ay-
rıntılı anlatma.
tamam-ı suret:
eksiksiz bir
şekilde.
tarik:
yol, meslek, seçilen
tarz.
tefekkür:
derin düşünme; eş-
yanın hakikatini, yaratıcının
sırlarını kavramak ve ibret al-
mak için zihnen ve kalben
düşünme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakı-
mından izahı, açıklaması.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
tezkâr:
hatırlama, anma, ha-
tıra getirme.
üssülesas:
hakikî sa€lam te-
mel.
vasıta:
aracı.
vecih:
cihet, yön.
vücuh-i mümkine:
imkan
dahilinde olan tarzlar.
zerrat-ı saire:
di€er zerreler,
ardı sıra takip eden zerreler.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
zihnî:
zihinle alâkalı, zihne ait.