Muhakemat - page 172

ezeliyetini zihinlerine sığıştırabilirler? Hakikaten cay-ı ta-
accüptür.
Evet, insan düşündükçe, cemi sıfât-ı kemaliye ile mut-
tasıf olan Sâni’den istiğrap ve istinkâr ettikleri, şu hayre-
tefza masnuatı tesadüf-i amyaya ve hareket-i zerrata isnat
ettikleri için, insanı insaniyetten pişman eder.
TELvİh
Harekât-ı zerrattan husulü dava olunan kuvvet ve su-
retler, araziyetleri cihetiyle, envadaki mübayenet-i cev-
heriyeyi teşkil edemez. Araz cevher olamaz. Demek,
bütün envaın fasılları ve umum a’razın havass-ı mümey-
yizeleri adem-i sırftan muhteradırlar. Tenasül, teselsülde
şerait-i adiye-i itibariyedendir.
İşte delil-i ihtiraînin icmali. eğer açık olarak mufassa-
lan istersen, kur’ân’ın Firdevsine gir. zira hiçbir ratb ve
yabis yoktur ki, o tenezzühgâhta ya çiçek veya gonca
hâlinde bulunmasın. eğer ecel müsait ve meşiet taallûk
ve tevfik refik olursa, elfaz-ı kur’âniyenin esdafında şu
bürhanı tezyin eden cevherleri, gelecek kütüpte tafsil
edilecektir.
Vehim ve Tembih
Eğer sual etsen:
“nedir şu tabiat ki, daima onunla tın
tın ediyorlar? nedir şu kavanin ve kuva ki, daima onlar-
la mütedemdimdirler?”
Cevap vereceğiz ki:
Âlem-i şahadet denilen cesed-i hil-
katin anasır ve azasının ef’allerini intizam ve rapt altına
araz:
bir varlığın bizzat kendinde
olmayan ve ona sonradan takılan
ilişen özellik.
a’raz:
arazlar.
araziyet:
bir şeyin aslından olma-
maklık; araz oluş.
adem-i sırf:
yokluk, yoklu€a
mahkûm.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cay-ı taaccüp:
şaşılacak şey.
cemi:
cümle, hep, bütün.
cevher:
esas, maya, öz.
cihet:
yön.
dava:
iddia.
delil-i ihtiraî:
Cenab-ı Hakkın ye-
niden icat ederek yarattı€ı şey-
lerden meydana gelen, kendi za-
tına mahsus delili.
ecel:
her canlının Allah tarafından
takdir edilen ölüm vakti.
elfaz-ı kur’âniye:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’e ait lâfızlar, sözler.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
esdaf:
sedefler, inci kabukları.
ezeliyet:
geçmiş ve gelecek za-
manı birden içine alıp, zamanla
sınırlı olmamak.
fasıl:
kısım, bölüm.
Firdevs:
cenet bahçesi, bostanı,
ba€ı.
hakikaten:
hakikat olarak, do€-
rusu, gerçekten.
hareket-i zerrat:
zerrelerin,
atomların hareketi.
havass-ı mümeyyize:
ayırıcı
özellikler.
hayretefza:
hayret saçan, hayret
verici.
husul:
olma, meydana gelme.
icmal:
kısa anlatma, özetleme,
ayrıntılara girmeme.
insaniyet:
insanlık, insanlık mahi-
yeti.
isnat:
dayandırma.
isti€rap:
garip bulmak, şaşırmak
ve hayret etmek.
istinkâr:
bilmezlikten gelme.
kavanin:
kanunlar, yasalar.
kütüp:
kitaplar.
kuva:
kuvvetler, hisler, meleke-
ler.
masnuat:
sanatla yapılmış şeyler.
meşiet:
dileme, irade, istek.
mübayenet-i cevheriye:
her cin-
sin özelli€inin ve yaratılıştaki aslı-
nın birbirinden farklı ve ayrı olu-
şu, yaratılmışlardaki farklılık.
mufassalan:
tafsilatlı bir biçimde,
ayrıntılı ve izahlı biçimde.
muhtera:
icat edilmiş; yaratılmış.
münafi:
zıt, aykırı.
müsait:
uygun, münasip.
u
nsuru
l
-a
kîde
| 172 | MuhakeMat
mütedemdim:
sinek vızıltısı
gibi ses edip konuşan.
muttasıf:
vasıflandırılan, sı-
fatlanan.
rapt:
bağ.
ratb ve yabis:
yaş ve kuru.
refik:
arkadaş, yoldaş.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
şerait-i adiye-i itibariye:
ne-
ticenin elde edilmesi için, as-
lında gerekmedi€i hâlde, ‹lâhî
âdet icabı ortaya konan ve
var oldu€u kabul edilen şart-
lar.
sıfât-ı kemaliye:
olgunluk
belirtisi olan vasıflar.
sual:
sorma.
suret:
biçim, tarz, görünüş.
taallûk:
alâkalı, münasebetli
olma.
tafsil:
etraflıca bildirme, ay-
rıntılı anlatma.
telvih:
açıklama.
tembih:
hatırlatma, ihtar.
tenasül:
birbirinden do€up
üreme.
tenezzühgâh:
gezinti yeri,
gam, keder ve sıkıntıyı gide-
recek yer.
tesadüf-i amya:
kör rastlantı,
birbiriyle alâkasız şeylerin ve-
ya birbiriyle ilgisiz olanların
rastlaşması.
teselsül:
zincirleme, silsile
halinde birbirini takip etme.
teşkil:
oluşturma, şekillendir-
me.
tevfik:
Allah’ın yardımı, başa-
rılı kılması.
tezyin:
süsleme, ziynetlendir-
me.
umum:
bütün.
vehim:
zan, şüphe, yanlış ve
esassız düşünce.
1...,162,163,164,165,166,167,168,169,170,171 173,174,175,176,177,178,179,180,181,182,...332
Powered by FlippingBook